5.2 Bilgi Düzensizlikleriyle Mücadele Yöntemleri
Var olan medya ortamında bilgi düzensizlikleri ile mücadeleye dair farkındalık kazanmamız ve var olan araçları kullanabilmemiz çok hayati. Her birimizin sosyal medya hesaplarımızdaki haber akışlarında veya hikayelerde karşımıza çıkan içerikler birbirinden farklı olabiliyor. Bizleri yanlış bilgilere karşı savunmasız kılabilen bilişsel özelliklerimiz de farklı düzeylerde yanılmamıza neden oluyor. Genellikle sahip olduğumuz düşüncelere sıkıca bağlı kalabiliyoruz, bizimle benzer düşüncede olan insanlardan gelen bilgileri doğru kabul edebiliyoruz. Bu bilgilerin yanlış olduğunun farkına varmadan ailemizle, arkadaşlarımızla paylaşabiliyoruz.
İnsanların fikir ve inançlarını oluşturma süreçleri yanlış bilgiler üzerinden şekillendiğinde kendilerinin, ailelerinin, arkadaşlarının çıkarlarıyla uyuşmayan kararlar almalarına sebep olabiliyor. Tutum ve davranışlara dönüşen yanlış bilgiler bizlerin olumsuz sonuçlarla karşılaşmamıza neden olabiliyor. Örneğin aşının otizme yol açacağı yönündeki yanlış bilgilere inanan ebeveynleri düşünelim. Bu bilgiye inanan ebeveynler çocuklarına aşı yaptırmamaya karar verebiliyor ve aşı ile önlenebilecek bir hastalık ölüme neden olabiliyor. Pandemi döneminde de yanlış bilgilere maruz kalmak bireylerin aşı olma kararlarını etkiledi (Loomba vd., 2021; Roozenbeek vd., 2020). Aşı karşıtlığı, komplo teorilerine inanç ve yanlış bilgilere inanma arasında doğrusal bir ilişki olduğunu söylemek mümkün (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020). Koronavirüs ile ilgili komplo teorilerine yönelik inancın artması pandemiyle mücadelede alınması gereken önlemlere uyma olasılığını azaltıyor ve pandemiyle mücadeleyi zorlaştırıyor (Freeman vd., 2020; Plohl & Musil, 2021).
Peki, yanlış bilgiler bu kadar zararlı hale gelirken bizler nasıl korunacağız? Yanlış bilgilerin yayılımını nasıl önleyeceğiz? Yanlış bilgileri tamamıyla ortadan kaldırmak ne yazık ki mümkün değil. Dezenformasyon faaliyeti yürüten aktörler tarihin birçok noktasında var oldu ve olmaya da devam edecek. Ancak bu yanlış bilgilere karşı önlem almamızı engellemiyor. Yanlış bilgilerle mücadele etmek, onların olumsuz etkilerinden kaçınmamız için oldukça önemli.
İlk olarak bireysel düzeyde ne yapabileceğimize bakalım. Yanlış bilgilere karşı yürütülen mücadeleyi yanlış bilginin yayılmadan önce ve yayıldıktan sonra çürütülme olarak iki aşamada inceleyebiliriz. Bununla beraber çürütme süreçlerinde doğrulama kuruluşlarının rollerine ve hem yanlış bilgi yayılmadan önce hem de yayıldıktan sonra bir müdahale alanı olarak da algoritmalara yönelik yanlış bilgilerin yayılımını azaltma stratejilerini inceleyebiliriz.
5.1.1. Aşılama (Prebunking)
Sosyal psikolojide aşılama teorisi (inoculation theory) bireyleri belirli bir konuya ikna etmeye veya onları etkilemeye çalışan aktörlere karşı bireylerin daha dirençli olmasını sağlamak amacıyla kullanılıyor. Tıpkı zayıflatılmış bir virüsün aşı yoluyla enjekte edilerek gelecekteki enfeksiyonlara karşı vücudun antikor üretmesini sağlaması gibi, bireyler de çeşitli ikna girişimlerine ya da çeşitli iletişim metotlarıyla onları yönlendirmeye çalışan politikalara karşı önceden onlara düşük dozda maruz kalarak daha dirençli olabilirler (McGuire, 1961, 1964).
Yanlış bilgilerle mücadele edebilmek için de kullanabileceğimiz aşılama yaklaşımı tıpkı aşılar gibi çalışıyor. Yanlış bilgilerin üretiminde, yayılımında kullanılan teknikleri öğrenmek ve zayıf düzeyde yanlış bilgilere maruz kalmak (elbette yanlış olduğunu belirterek) yanlış bilgilere karşı “bilişsel antikorlar” üretmemizi sağlıyor. Aşılarda olduğu gibi, yanlış bilgilerin nasıl yayıldığını öğrenen bireyler, onları ikna etmeye veya kandırmaya çalışan bilgilere karşı bilişsel olarak bağışık hale geliyor (Lewandowsky & van der Linden, 2021). Tıpkı bir hastalığa yakalanıp tedavi olmak yerine yakalanmamak için önlem almanın daha etkili olması gibi bizler de yanlış bilgilerle karşılaşmadan önce hazırlıklı olabiliriz.
Aşılama yaklaşımı, detaylı bir şekilde inceleyeceğimiz üzere, yanlış bir bilginin çürütüldükten sonra da etkisinin devam etmesine ya da yanlış bilgilerle sürekli karşılaşmanın aşinalığı artırmasına benzer biçimde, yanlış bilgiler yayıldıktan sonra onları çürütmeyi zorlaştıran faktörlere karşı hazırlıklı olmamızı sağlayan oldukça etkili bir yöntem (Amazeen, 2021; Banas & Miller, 2013; Cook vd., 2017; Lewandowsky & van der Linden, 2021; Maertens vd., 2021; van der Linden vd., 2017; van der Linden & Roozenbeek, 2021; Vraga vd., 2020). Yanlış bilgilerin özellikle sosyal medya platformlarında doğru bilgilerden daha hızlı yayılması (Vosoughi vd., 2018) yanlış bilgilere maruz kalmamak için önceden müdahale etmenin önemini gösteriyor.
Psikolojik aşılama süreci temel olarak iki unsurdan oluşuyor. (i) mesaj alan bireylerde tehdidi ortaya çıkarmak için uyarıcı vermek (direnci temellendirmek için) ve (ii) ön çürütme yapmak. Peki bu mekanizma nasıl işliyor? Öncelikle bireylerin maruz kalacakları yanlış bilgilerin mevcut inançlarını sarsacağını düşünmelerini sağlamak ve yanlış bilgilerin bir tehdit olarak algılanması. Sonrasında ise karşılaşılabilecek yanlış bilgilerin neden yanlış olduğunu açıklamak ve dezenformasyon kampanyası yürüten aktörlerin amaçlarının ve nasıl yaptıklarının anlatılması. Bu süreç bireyleri yanlış bilgilere karşı aşılıyor. Sonuç olarak bireylere yanlış yönlendirilebileceklerine dair bir uyarı vermek ve ardından yanlış bilginin doğrusunu iletmek aşılama sağlıyor (Lewandowsky & van der Linden, 2021; van der Linden & Roozenbeek, 2021).
Örneğin iklim değişikliği ile ilgili yanlış bilgiler üzerine çalışan van der Linden ve arkadaşları (2017) siyasetçilerin iklim değişikliği ile ilgili dezenformasyon yapabileceğini anlattıkları ve iklim değişikliği ile ilgili yanlış bilgileri, bireylerin onlarla karşılaşmadan önce çürüttükleri durumda yanlış bilgilere daha az inandıklarını buldular. Yanlış bilgileri mantığa dayalı önceden çürütme, yani manipülasyon yapan aktörlerin tekniklerini bireylere aktarmak oldukça etkili bir yöntem. Böylece bireyler, belirli bir konuda yanlış bilgilere sadece aşina olmuyorlar; yanlış bilgileri yayan aktörlerin stratejilerini öğrendiklerinde farklı konularda karşılaşabilecekleri yanlış bilgilere karşı da aşılı oluyorlar. Örneğin, 1960’lı yıllarda tütün endüstrisinin sigara satışlarını artırmak için sahte uzmanlarla anlaşarak bilimsel bilgileri çarpıttıklarını açıklamak insanları iklim değişikliği ile ilgili dezenformasyon kampanyasına karşı da dirençli hale getiriyor (Cook vd., 2017).
Deneysel çalışmaların dışında da aşılama yöntemi bir politika olarak kriz anlarında yanlış bilgileri önlemek için önemli bir fırsat sunuyor. Örneğin 2006 yılında ABD’nin Iowa eyaletinde ortaya çıkan kabakulak salgını sırasında Halk Sağlığı Departmanı medya için ön bilgi kitapçığı hazırladı. Özellikle aşı karşıtlarının öne sürebileceği argümanlar ve onların bilimsel yanıtlar bu kitapçıkta yer aldı. Bu da medyanın kabakulak salgını sırasında ortaya çıkabilecek yanlış bilgiler ve komplo teorileri hakkında önceden bilgi sahibi olmasını sağladı ve bu yöntem salgının kontrol altına alınmasına yardımcı oldu (Jacobson vd., 2007). Aşılama yöntemi Twitter tarafından 2020 ABD seçimlerinde de yapıldı. Twitter, posta aracılığıyla oy verme ve seçim sonuçlarıyla ilgili yanlış bilgiler konusunda kullanıcıları uyarmak için haber akışlarına uyarılar ekledi (Ingram, 2020). Benzer şekilde Türkiye’deki 30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan İzmir Depremi’nden hemen sonra doğrulama platformu Teyit.org Twitter’da deprem ile ilgili yayılan fotoğraf ve bilgilerin doğrulamadan paylaşılmaması uyarısında bulundu ve şüpheli bilgilerin Teyit.org’a gönderilerek doğrulanabileceğini hatırlatan bir tweet attı.
Peki, bizler yanlış bilgilerle mücadele edebilmek ve daha dirençli olabilmek için hangi adımları takip edebiliriz? İlk olarak toplumu yanlış bilgilendirmeye yönelik stratejileri anlayarak başlayabiliriz. İlk bölümde birçok aktörün siyasi, ekonomik ya da psikolojik amaçlarla dezenformasyon yaydıklarını söylemiştik. Bu aktörlerin yanlış bilgilerin yayılımında kullandıkları teknikleri anlamak yanlış bilgilerle karşılaşmadan önce bizleri dayanıklı hale getirebilir. Lewandowsky ve arkadaşları (2020, 2021) özellikle bilim inkarcılığı ile ilgili Hoofnagle ve Hoofnagle’ın (2007) geliştirdiği aşağıdaki tabloda incelediğimiz beş tekniğin (KİMSS) anlaşılmasının yanlış bilgilere karşı önlem alabilmek için önemli bir çerçeve sunduğunu söylüyorlar.
Yanlış bilgilerle karşılaşmadan önce bizleri daha dirençli hale getirecek bir diğer etken de eleştirel medya-okuryazarlığı düzeyinin geliştirilmesi. Basitçe, bireylerin karşılaştıkları bilgileri eleştirel bir şekilde değerlendirerek “şüphe kaslarını” geliştirmeleri yanlış bilgilere maruz kalmasını engelliyor (Guess vd., 2020; Rapp vd., 2014). Ancak vurgulamak gerekir ki, komplo teorisine inananların sıklıkla başvurduğu paronayak şüphecilikle makul şüpheciliği birbirinden ayırmamız gerekiyor. Temel olarak sosyal medya platformlarında, haber veya çeşitli internet sitelerinde karşılaştığımız bilgilerin doğru olmayabileceği fikrini akılda tutmak makul bir şüphedir.
Eleştirel düşünce alışkanlığını ve şüphe kasını geliştirmek için dijital medya okuryazarlığının sunduğu ipuçları faydalı olabilir. Guess ve arkadaşlarının (2020) yaptıkları çalışma da aşağıda yer verdiğimiz yanlış bilgileri tespit etmenin yollarını incelemenin, doğru ve yanlış bilgileri tespit edebilme kapasitelerini artırdığını gösteriyor. Pandeminin başladığı dönemde DSÖ de yanlış bilgilerden nasıl korunabileceğimizi aktarırken karşılaştığımız bilgilerin kaynağını, yazarını, yayımlandığı tarihi kontrol etmek gibi medya-okuryazarlığı önerileri sunmuştu.
Yanlış bilgilere karşı önceden hazırlıklı olmak için çeşitli araçlara başvurabiliriz. Son dönemde yanlış bilgilere karşı bireyleri aşılamak için birçok araç geliştirildi. Özellikle oyunlar, eğitim çalışmalarında, katılımcıların da dahil olmasıyla öğrenmeyi pekiştiren etkili araçlar (Connolly vd., 2012). Aşılama teorisini uygulayarak, katılımcıları güvenli bir ortamda (oyun) zayıflamış dozda yanlış bilgiye maruz bırakmak hem yanlış bilgilerin tehdit unsuru olduğunu hem de bireylerin savunmasız olduğunu göstermek için oldukça faydalı (Roozenbeek vd., 2020). Cambridge Sosyal Karar Verme Laboratuvarı (The Cambridge Social Decision-Making Lab) aşılama teorisini kullanarak Bad News, Harmony Square, Go Viral! oyunlarını geliştirildi. Örneğin Bad News oyununda önce yanlış bilgi yayan bir aktör olarak oyuna başlıyorsunuz. Bu oyunda kazanmak için sürekli dezenformasyon oluşturmalı ve belirli bir zamanda takipçi sayınızı artırmalısınız. Ancak oyunda, tıpkı dezenformasyon kampanyası yürüten bir aktör gibi sinsice yanlış bilgi yaymalı ve güvenilirliğinizi kaybetmemelisiniz. Bariz yalanlar söylerseniz takipçilerinizi hayal kırıklığına uğratırsınız. Oyunda ilerleyebilmek için manipülatif içerikler kullanmalı ve takipçilerinizde öfke ve korku duygularını tetiklemelisiniz. Eğer yanlış bilgileri yaymaya devam edebilirseniz; taklitçi, duygusal, kutuplaştırıcı, komplocu gibi rozetler alabilirsiniz. Sonuç olarak oyun tamamıyla sizin kötü bir aktör olmanızı istiyor ve dezenformasyon yayan aktörlerin ne düşündüğünü anlamanızı sağlıyor. Böylece oyun, hangi yanlış bilgilerin daha çok yayılabileceğini oyunculara gösteriyor. Bu da tam olarak bahsettiğimiz gibi, yanlış bilgi aşılaması yapıyor. Bu oyunları oynayan katılımcıların verileriyle yapılan araştırmalar oyunun oldukça etkili olduğunu ve katılımcıların yanlış bilgilere karşı bağışıklık kazandığını gösteriyor (Basol vd., 2020; Maertens vd., 2021; Roozenbeek vd., 2020; Roozenbeek & van der Linden, 2019).
Yanlış bilgilere karşı aşılanmak ve “bilişsel antikorlar” üretmek oldukça etkili bir yöntem. Bu bizlerin hem karşılaştığımız bilgilere karşı eleştirel yaklaşmamıza hem de çevremizdeki insanlara güvenilir olmayan bilgileri paylaşmamamızda yardımcı olabilir. Yanlış bilgilere karşı dayanıklı olmak, halk sağlığını tehdit eden Covid-19 dönemi infodemisi veya her geçen gün etkilerini daha da derinden hissettiğimiz iklim krizi infodemisiyle mücadele etmemize yardımcı olabilir ve böylelikle infodeminin toplumsal zararlarından korunabiliriz.
Aşılama yöntemiyle ilgili sınırlılıklardan biri ise bireyleri aşılama tekniğini uygulamak ya da medya-okuryazarlığı için ikna etmek gerekmesi. Bu da bireylerin doğrudan katılımıyla ve belirli bir zaman harcamasıyla sağlanabilir. Özellikle de yanlış bilgilere karşı daha savunmasız olan ve aşılamaya daha çok ihtiyacı olan bireylerin aşılama tekniklerini bulamaması ya da onlara ulaşamaması önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor (Pennycook & Rand, 2021). Bu noktada, toplumun geniş kesimlerini dahil edecek yanlış bilgilere karşı yaygınlaştırılmış aşılama çalışmalarının sivil toplum kuruluşları, devletler ve uluslararası kurumların iş birliği ile gerçekleştirilmesi oldukça önemli.
5.1.2. Çürütme (Debunking)
Her ne kadar yanlış bilgiler yayılmadan önce müdahale etmek oldukça önemli ve etkili bir yöntem olsa da, yayılmış bir yanlış bilgiyi ortadan kaldırmak da yanlış bilgilerle mücadele etme biçimlerinden biri. Daha önce de vurguladığımız gibi yanlış bilgileri tamamen ortadan kaldırmak pek de mümkün değil; biz paylaşmasak da bir şekilde yanlış bilgiler karşımıza çıkacak. Yanlış bilgiler yayıldıktan sonra onlara müdahale etme yöntemleri iki stratejiyle açıklanabilir: (i) İlk olarak, doğruluk kontrolü (fact-checking) geleneksel veya sosyal medyadaki haberleri ya da siyasetçilerin yaptıkları açıklamaları uzman görüşleri, resmî raporlar ve belgeler gibi açık kaynaklar aracılığıyla kontrol etmek olarak tanımlanabilir. (ii) Doğrulama (verification) ise metin içerikli iddiaların yanı sıra sosyal medyada ortaya çıkan manipüle edilmiş sahte fotoğrafları, değişiklikler yapılmış videoları, belirli bir olaya şahit olan görgü tanıklarından alınan bilgilerle veya tersine görsel arama, coğrafi konum, harita bilgileri, hava durumu verileri gibi dijital araçları da kullanarak yanlış bilgilerin düzeltilerek, doğru bilgileri yaygınlaştırılmasını amaçlıyor. Bu ikisi arasındaki temel fark, doğruluk kontrolü özellikle siyasi aktörlerin iddialarına odaklanırken, doğrulama ise teknik araçlarla bazen herhangi bir sosyal medya kullanıcısının paylaştığı bir içeriği veya viral olan iddia ve haberleri inceliyor. Ancak, yanlış bilgilerin analiz edilmesinde birçok kaynağı ve çevrimiçi aracı birlikte kullanmak gerektiğinden günümüzde doğruluk kontrolü ve doğrulama arasındaki ayrım ortadan kalktı. Genel ifadeyle, yanlış bilgiler yayıldıktan sonra onları ortadan kaldırma ve doğruları ile düzeltme sürecini çürütme (debunking) olarak tanımlayabiliriz (Ireton & Posetti, 2018; Lewandowsky vd., 2020).
Yanlış bilgiler bir defa yayıldıktan sonra onlarla mücadele etmek, doğru bilgilerin yayılmasını sağlamak yanlış bilgilerle mücadele edebilmek için oldukça önemli. Özellikle kriz dönemlerinde bilgiye ihtiyacın arttığı ancak güvenilir bilgilere ulaşılamadığı dönemlerde yayılan yanlış bilgilerle mücadele etmek oldukça önemli hale geliyor. Bu nedenle de bu dönemlerde hem doğruluk kontrolü hem de doğrulama yöntemlerini uygulamak yanlış bilgilere yönelik inancı önemli ölçüde azaltıyor (Cotter vd., 2022; Nyhan & Reifler, 2015; Porter & Wood, 2021). Özellikle 2000’li yılların başından itibaren kurumsallaşan bağımsız, özerk yapıya sahip doğrulama kuruluşları yanlış bilgiler yayıldıktan sonra onları çürütme aşamasında önemli bir rol üstleniyorlar (Graves & Amazeen, 2019; Naeem & Bhatti, 2020). Bünyesinde Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nı da barındıran Poynter Medya Çalışmaları Enstitüsü’nün oluşturduğu veri setine göre dünyanın farklı ülkelerinden birçok doğrulama kuruluşu koronavirüs ile ilgili 16.000’den fazla iddiayı inceledi. Üstelik, bunların önemli bir kısmı yanlıştı. Bu durum pandemi, deprem ya da iklim değişikliği gibi alanlarda bilimsel bulguların ışığında mücadele oluştururken ya da politika geliştirirken; infodeminin etkisinin azaltılması için çürütmelerin yapılması ve güvenilir bilgilerin yayılmasını sağlamak, bu mücadele ve politika oluşturma süreçlerinin bir parçası haline geliyor.
Çürütme yanlış bilgilerle mücadelede önemli bir yöntem iken bazı sınırlılıkları var. Örneğin yanlış bilgiler çürütülse de bazı durumlarda etkilerini devam ettirebiliyor. Devam eden tesir etkisi (continued influence effect) olarak tanımlanan bu durumda yanlış bilgiyi düzeltsek bile insanlar bu yanlış bilgiye inanmaya devam ediyor veya karar verme aşamalarında bu yanlış bilginin etkisi görülüyor. İnsanlar, düzeltilen bilgiyi doğru bir şekilde aktarmalarına rağmen farklı olay veya durumlarda bu yanlış bilgi etkisini gösterebiliyor (Johnson & Seifert, 1994; Lewandowsky vd., 2012) İkili süreç teorisini (Kahneman, 2015) hatırlayacak olursak bu süreçte kişinin analitik düşünmediğini söyleyebiliriz. Devam eden tesir etkisi, çürütülen yanlış bilgiyi hatırlamamıza neden olurken düzeltilmiş doğru bilgiyi unutabileceğimizi gösteriyor.
Öte yandan sosyal medya platformlarında filtre balonları nedeniyle kitlesel bir çürütme tamamen yayılamıyor. Üstelik yanlış bilgiler bir platformdan diğerine geçiyor, form değiştirebiliyor veya farklı kaynaklara aracılık edebiliyor. Buna karşı çürütme, tüm platformları kapsayan ve her kullanıcıya erişmesi mümkün olmayan bir süreç. Buna sosyal medya platformlarında yanlış bilgilerin doğru bilgilerden daha hızlı yayılması (Vosoughi vd., 2018) eşlik edince bir yanlış bilgiyi çürütmek onu tamamen ortadan kaldırdığımız anlamına gelmiyor. Örneğin Türkiye’de 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde hükümetin, muhalefet belediyelerinin olduğu seçim bölgelerinde sandıklara kendiliğinden yok olan mürekkep gönderdiği yönünde yanlış bir bilgi yayılmıştı. Seçim günü ortaya çıkan bu dezenformasyon çalışması Teyit.org ve Doğruluk Payı’nın müdahalesiyle çürütüldü. Bu müdahaleden sonra bu iddianın sosyal medyada paylaşımı azaldı. Ancak bu iddia Whatsapp gibi sosyal platformlarda yayılmaya başlayınca yanlış bilginin paylaşımı tekrardan arttı (Ünver, 2020).
Devam eden tesir etkisinin en önemli nedenlerinden biri de yanlış bilgiyle çok defa karşılaşmak (Swire, Ecker, vd., 2017). Gerçeklik yanılsaması (illusory truth) (Fazio vd., 2015) olarak adlandırılan bu durumda insanların bir yanlış bilgiyle sıkça karşılaşması, o bilgiyi doğru olarak algılamasına yol açıyor. Bir bilgiyle birçok defa karşılaştığımızda ya da duyduğumuzda onun doğru olduğuna inanmaya başlıyoruz (Pennycook vd., 2018). Sosyal medya platformlarının algoritmalarının bizleri filtre balonlarına hapsettiğini düşününce gerçeklik yanılsamasının yanlış bilgilerin yayılmasında önemli bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bizim gibi düşünen, benzer dünya görüşüne sahip olduğumuz insanların yanlış bilgiyi paylaşması ve bizlerin birçok defa bu yanlış bilgilerle karşılaşmamız onlara yönelik inancımızı artırabilir.
Çürütmenin bir diğer sınırlılığı da yanlış bilgiye olan inancı güçlendirmesi. Geri tepme etkisi (backfire effect) olarak adlandırılan bu teoriye göre bireylerin sahip olduğu inançlarla uyumlu olan yanlış bilginin çürütülmesi kişinin bu bilgiye yönelik inancını kuvvetlendireceğini ifade ediyor. Bu teoriye göre bilişsel zayıflıklarımızdan biri olan güdülenmiş akıl yürütme, bireylerin sahip olduğu görüşlerle uyuşmayan bilgilerin onların karşısına çıkmasına tepki olarak sahip oldukları yanlış bilgilere daha sıkı sarılmalarına neden oluyor (Nyhan vd., 2013; Nyhan & Reifler, 2010). Geri tepme etkilerini üçe ayırabiliriz: (i) Dünya görüşü geri tepme etkisi, bireylerin sahip oldukları ideolojilerle uyuşmayan bir çürütme sonucunda gerçekleşiyor. (ii) Aşırı geri tepme etkisi, yanlış bir bilginin karmaşık bir çürütmenin ve öne sürülen karşı argümanların yanlış bilgiden daha az inandırıcı olmasıyla meydana geliyor. (iii) Son olarak aşinalık geri tepmesi ise yanlış bilgilerle tekrar tekrar karşılaştıktan sonra gerçeklik yanılsamasına dönüşüyor (Lewandowsky vd., 2020). Ancak yakın dönemde yapılan çalışmalar geri tepmenin bir “norm” değil istisna olduğunu gösteriyor ve yanlış bilgiler yayıldıktan sonra çürütmenin yanlış bilgilere yönelik inancı azalttığını gösteriyor (Swire, Berinsky, vd., 2017; Aird vd., 2018; Nyhan vd., 2019; Schmid & Betsch, 2019; Wood & Porter, 2019; Ecker vd., 2019; Swire-Thompson vd., 2020).
Örneğin geri tepme etkisi teorisini ortaya atan Nyhan ve Reifler’ın, Porter ve Wood (2019) ile birlikte yürüttükleri araştırmada sahte haberlerin gündem haline geldiği ve etkilerinin arttığı 2016 ABD seçimlerinde çürütülen yanlış bilgilerin hem cumhuriyetçilerde hem de demokratlarda yanlış bilgilere yönelik inancı azalttığını buldular. Bu nedenle yanlış bilgiler bir defa yayıldıktan sonra onları çürütmek ve doğru bilgileri yaymaya çalışmak etkili bir yol.
Ama nasıl? Yanlış bilgileri çürütürken hangi adımları takip edeceğiz? Bu bilgileri bizler çürütebilir miyiz? Bu sorular etkili bir çürütme stratejisi oluşturmak için önemli. Bir kişinin inandığı bir bilginin yanlış olduğunu söylemek ve ardından da doğrusunu belirtmek pek de işe yaramıyor. Aynı yanlış bilgiye tek bir kaynaktan değil; birçok farklı kanaldan fotoğraf, video ya da metin olarak karşılaşabiliyor (Lewandowsky vd., 2020).
Lewandowski ve arkadaşları (2020, 2021), hazırladıkları Yanlış Bilgileri Çürütme El Kitabı (Debunking Handbook) ve Covid-19 Aşısı İletişimi El Kitabı’nda (The COVID-19 Vaccine Communication Handbook) yanlış bilgileri çürütürken dört aşama izleyebileceğimizi söylüyorlar ve sık sık tekrarlamanın, tıpkı yanlış bilgilere tekrar tekrar maruz kalmanın onlara inanmaya yol açması gibi, doğru bilgilerin de yayılmasına ve yanlış bilgilerin çürütülebileceğine işaret ediyorlar. Bu adımları sırayla inceleyelim.
Bu bölümün başında da belirttiğimiz gibi, yanlış bilgiler bir defa yayıldıktan sonra onların yayılımını engelleyebilmek ve doğru bilgilerin yayılmasını sağlayabilmek oldukça önemli. Bu süreçte bizler bireysel olarak sosyal çevremizde yayılan yanlış bilgilerle mücadele edebiliriz. Ailemizin veya arkadaşlarımızın inandığı veya paylaştığı yanlış bilgileri çürütmek onların yayılmasını engelleyecektir. Ancak, bu süreçte bireysel olarak yürüttüğümüz mücadele sınırlı bir etki yaratacaktır. Özellikle, pandemi ve iklim değişikliği gibi infodemiye dönüşebilecek ve teknik bilgi kapasitesinin önemli olduğu durumlarda bireysel mücadelemiz yetersiz kalabilir. Bunun da ötesinde, karşılaştığımız şüpheli bilgileri doğrulayacak yeterli kaynağımız da olmayabilir. Bu noktada doğrulama kuruluşları yanlış bilgiler yayıldıktan sonra onları çürüterek ve doğru bilgilere yayarak önemli bir mücadele alanı oluşturuyorlar.
5.1.3. Doğrulama Kuruluşları
Haberleri, siyasetçilerin söylemlerini analiz eden bağımsız doğrulama kuruluşları 2000’li yılların başlarında ortaya çıksa da haber doğrulamanın tarihi 20. yüzyıla dayanıyor. Doğruluk kontrolü, özellikle büyük medya kuruluşlarının kendi içlerinde kurdukları birimlerde, elde edilen haberin yayımlanmadan önce doğru olup olmadığını kontrol edilmesini sağlıyordu. 1920’li yıllarda ABD’de TIME gibi haftalık dergilerde haberleri doğrulayan birimler kurulmaya başlamıştı. Ancak, bilgiye ulaşma biçimlerinin geleneksel medyadan sosyal medya kaymasıyla haber kuruluşlarının yaşadığı ekonomik sorunlar bu birimlerin göz ardı edilmesine neden oldu. Gazeteciliğin “etik” bir parçası olan doğruluk kontrolü göz ardı edilmeye başlandı (Mantzarlis, 2018). Doğruluk kontrolünün medya kuruluşlarının bünyesinden çıkıp ayrı bir organizasyon haline gelmesi ise internetin yaygınlaşmasıyla mümkün oldu. 2000’li yılların başında ABD’de doğrulama kuruluşları özellikle siyasi söylemleri doğrulamaya başladılar (Graves & Amazeen, 2019). Bu dönemde ABD’de Snopes, FactCheck.org, PolitiFact gibi doğrulama kuruluşları yanlış bilgilerle mücadele etmeye başladılar. Sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla beraber, yanlış bilginin yayılmasını önlemeyi amaçlayan doğrulama kuruluşlarının sayısında küresel olarak da bir artış oldu. 2017 yılında 51 farklı ülkede farklı siyasi görüşleri inceleyen, kaynaklar ve yöntemleri konusunda şeffaf, birincil amacı yanlış bilgileri çürütmek olan 137 doğrulama kuruluşu varken, 2021 yılında 102 ülkede yaklaşık 342 aktif doğrulama kuruluşu bulunuyor. Bu kuruluşlar platformlarda yayılan yanlış bilgilere karşı bir nevi denge mekanizması oluşturmaya başladılar.
Tablo 5.1: Kıtalara Göre Doğrulama Kuruluşlarının Sayısı (Mark Stencer & Joel Luther, 2021)
Siyasetçilerin söylemlerini ve hem geleneksel hem de sosyal medyada yayılan yanlış bilgileri analiz eden doğrulama kuruluşlarını tek bir çatı etrafında toplayan Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın ilkeler kılavuzu bu ağa üye olan kuruluşların değerlendirme kriterlerinin tarafsız, şeffaf bir doğrulama kontrolü yapılmasını sağlıyor. Şu an dünya çapında 115 doğrulama kuruluşu bu ilkeler kılavuzunu imzaladı ve bu kılavuza göre faaliyetlerini yürütüyor. Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın ilkeler kılavuzu bu kuruluşların doğrulama yaparken nasıl bir yol izleyeceğini belirliyor. İlk olarak bu kılavuza imza atan doğrulama kuruluşları analiz yaparken herhangi bir politik görüş taraftarlığı yapmıyorlar. Bununla beraber içeriğe ulaşan kişilerin de benzer sonuçlara ulaşabilecekleri kaynaklarını açık bir şekilde paylaşırlar, finansal kaynaklarını sitelerinde herkesin ulaşabileceği şekilde yayınlarlar, iddiaların seçimi, araştırılması ve değerlendirme yöntemlerini detaylı bir şekilde açıklarlar ve yaptıkları hatalı analizleri düzeltmekle yükümlüdürler. Örneğin IFCN imzacı olan Teyit.org, analizlerinde bir iddianın neden yanlış (veya doğru) olduğunu kanıtlarıyla paylaşıyor. Bu kanıtlara okuyucular da ulaşabiliyor. Bununla beraber finansal kaynaklarını da kamuoyuyla açık bir şekilde paylaşıyorlar.
Türkiye’de de internet kullanımında yaşanan artışa paralel olarak sosyal medya platformlarındaki kullanıcı sayılarının artması, yanlış bilgilerle mücadeleyi gerekli hale getiriyor. Farklı kriz dönemlerinde komplo teorileri ve yanlış bilgiler hızla yayılmaya başladı. Bilgi düzensizliklerinin ve yanlış bilgi yayılımının hızla artığı Türkiye’deki medya ekosisteminde yanlış bilgiler ile mücadelede doğrulama kuruluşları önemli birer aktör (Ünver, 2020). Özellikle pandemi döneminde yaşanan infodemiyle mücadelede doğrulama kuruluşları koronavirüs ile ilgili yayılan yanlış bilgilere odaklanarak doğru bilgi kaynağı haline geldiler (Uzunoğlu & Uyar, 2021). Bu noktada Türkiye’de yayılan yanlış bilgilere karşı başvurabileceğimiz doğrulama kuruluşlarını inceleyebiliriz:
2009 yılında kurulan YalanSavar bilimsel konularda ortaya atılan iddiaları araştırıyor. Bilimsel konularda topluma eleştirel düşünce alışkanlığını da yaymayı amaçlayan YalanSavar özellikle Türkiye’de internet kullanımının yaygınlaşmaya başladığı dönemde ortaya çıkan yanlış bilgi salgınlarıyla mücadelede ve komplo teorilerinin çürütülmesinde önemli bir bilimsel bilgi kaynağı haline geldi.
Benzer dönemde faaliyete başlayan Malumatfuruş ise yazılı basında yer alan köşe yazılarını doğrulama amacıyla kuruldu. Türkiye’deki ana akım medyayı analizlerinin merkezine alan Malumatfuruş, köşe yazarı enflasyonunun ve medyadaki denetimsizliğin yarattığı bilgi düzensizlikleriyle mücadele ediyor.
Bilim odaklı bilgileri doğrulayan ve yanlışlayan bir diğer kuruluş ise Evrim Ağacı. Farklı disiplinlerden oluşan ekibiyle çeşitli konularda bilimsel üretim ve doğrulamalar yapan Evrim Ağacı günümüzde en popüler bilim sayfalarından biri.
Siyasal alanda ilk doğrulama girişimi olan Doğruluk Payı ise 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimine katılan adayların iddialarını doğrulama amacıyla kuruldu. Ayrıca hükümetre adını verdikleri program ile hükümetin vaatlerini izleyerek gerçekleşip gerçekleşmediğini de takip ediyorlar. Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı imzacısı olan Doğruluk Payı, Facebook ile iş birliğine giderek şüpheli olarak görülen içeriklerin doğruluk kontrolünü yapıyorlar. Zamanla sosyal medyadaki yanlış bilgilerle de mücadele etmeye başlayan Doğruluk Payı muhalefet ve iktidar partilerinin iddialarını Doğruluk Payı yoktur, Büyük oranda Doğruluk Payı yoktur, Kısmen Doğruluk Payı vardır, Kayda değer oranda Doğruluk Payı vardır, Doğruluk Payı vardır kriterlerine göre analiz ederler.
Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın bir diğer üyesi olan Teyit ise yaygın bilinen yanlışlardan, sosyal medyanın gündemine oturan şüpheli bilgilere, medyanın gündeme getirdiği iddialardan, şehir efsanelerine birçok alanda doğrulama yaparak internet kullanıcılarının doğru bilgiye ulaşmasını amaçlıyor. Teyit aynı zamanda bireysel düzeyde yanlış bilgileri nasıl tespit edebileceğimize yönelik çeşitli kitapçıklar ve çevireler de yayınlıyor.
Doğruluğu Ne? ise sosyal medyada yayılan yanlış bilgilerin doğrulanmasına odaklanarak gerçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet etmeyi ve toplumsal düzeyde medya okuryazarlığının geliştirilmesini amaçlıyor.
2020 yılında tamamladığımız TÜBİTAK araştırmamızda odaklandığımız konulardan biri de görüşülen kişilerin koronavirüs hakkında karşılaştıkları bilgileri doğrulayabilecekleri kaynaklardan ne kadar haberdar olduğunu tespit etmekti. Bu bağlamda kaynaklar arasında hangilerini duyduklarını ve ziyaret ettikleri sorduğumuzda doğrulama kuruluşlarının bilinirliğinin çok düşük olduğunu gördük.
Şekil 5.1: Bilgi Kaynakları (Duyanların oranı) (İnfodemiyle Etkin Mücadele, 2020)
Araştırma bulgularına göre Evrim Ağacı’nın %11, Doğruluk Payı’nın %10 ve Teyit.org’un %8 oranında bilinirliği var. Bu kuruluşların demografik belirleyicilerine bakıldığında ise, yükseköğretim mezunu kişilerin daha düşük eğitim düzeyine sahip kişilere kıyasla bu kaynaklardan daha fazla haberdar olduğu tespit edilmişti. Aynı zamanda bilimsel kurumlara güven düzeyi arttıkça bu kuruluşlar hakkındaki bilgi düzeyinin de arttığı; bilgi kaynağı olarak interneti daha çok kullananların bu kuruluşlardan daha çok haberdar olduğu görülmüştü.
5.1.4. Sosyal Medya Platformları
Sosyal medya platform mimarilerinin birbirleriyle rekabet halinde oldukları ve kullanıcıları platform içerisinde daha fazla tutmaya çalıştığını söylemiştik. Facebook reklamları, Twitter haber akışı, Instagram hikayeleri, Youtube veya TikTok içerik önerileri kullanıcıların dikkatlerini çekecek şekilde tasarlanıyor. Bu platformlarda karşılaştığımız ara yüzün tasarımı, üretilebilecek içeriğin türü (metin, fotoğraf, video) ve öneri sunan algoritmaları bizlerin platform içerisinde geçireceğimiz zamanı artırmaya çalışıyorlar. Bunun arkasındaki temel motivasyon da reklam geliri yaratmak. Amaç bu olunca, sosyal medya platformları için doğru ve yanlış bilginin önemi kalmayabiliyor. Hatta insanları manipüle etmeye yönelik hazırlanan, insanlarda öfke, korku gibi duygusal tepkilere yol açan çarpıcı başlıklarla sunulan yanlış bilgiler ya da haberler platformlarının algoritmaları tarafından öne çıkarılabiliyor.
Sosyal medya platformlarının algoritmaları yanlış bilgilerin yayılması için önemli bir zemin hazırlıyor. Bu nedenle sosyal medya platformlarının algoritmalarının yanlış bilgilerin yayılımını engellemeye çalışacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve sosyal medya platformlarının çeşitli önlemler alması oldukça önemli. Buradan hareketle sosyal medya platformlarının yanlış bilgilerin yayılımını azaltmak için alabileceği önlemleri tartışabiliriz.
Sosyal medya platformları birer teknoloji şirketi olduğu için yanlış bilgilerin yayılımını önleyebilmek için ilk yaklaşım yanlış bilgilerin algoritmalar tarafından tespit edilmesi (Pennycook & Rand, 2021). Bu yaklaşıma göre algoritmalar makine öğrenmesi, doğal dil işleme ve ağ analizi gibi yöntemlerle yanlış bilgilerin tespitini yapabilirler. Tespit edilen bu yanlış bilgiler de kaldırılabilir veya algoritmalar aracılığıyla kullanıcıların karşısına çıkması daha da zorlaştırılabilir. Algoritmalar ile yanlış bilgileri tespit etmeye ve müdahale etmeye yönelik birçok yöntem geliştirilmesine rağmen (Conroy vd., 2015; Monti vd., 2019; Shu vd., 2017; Zhang & Ghorbani, 2020) bu yaklaşımın önemli sınırlılıkları var (Pennycook & Rand, 2021; Sharma vd., 2019). İlk olarak, doğru ve yanlış bilgileri “siyah ve beyaz” olarak tanımlamamız çok zor. Yanlış bilgileri doğrulayan doğrulama kuruluşları dahi zaman zaman bilgileri doğru veya yanlış olarak sınıflandırırken hata yapabiliyorlar. Algoritmik tespitler sonucunda yapılan müdahaleler doğru ve güvenilir bir bilginin yanlış olarak tespit edilerek kaldırılmasına veya yanlış bir bilginin doğru olarak işaretlenip öne çıkarılmasıyla sonuçlanabilir. Bu aynı zamanda sansür riskini de doğuruyor. İkinci olarak, yanlış bilgiler sürekli form değiştiriyorlar. Farklı alanlarda farklı metin ve görsel içerikler yanlış olabiliyor. Belirli bir konuda hazırlanan yanlış bilgi tespit etme yöntemleri (örneğin siyasi yanlış bilgiler) ortaya çıkan yeni yanlış bilgilere karşı (örneğin koronavirüs veya iklim ile ilgili yanlış bilgiler) işe yaramayabilir. Yanlış bilgilerin birçok farklı alanda yayılması sebebiyle algoritmik tespitler başarısız olabilir (Pennycook & Rand, 2021).
Bir diğer yaklaşım ise sosyal medya platformlarının içeriklere yönelik çeşitli uyarılar konularak yanlış bilgilerin paylaşılmasını engellemek. Özellikle de sosyal medya platformlarının doğrulama kuruluşları ile yaptıkları iş birlikleri sonucunda yanlış bilgilere uyarıların eklenmesi bu içeriklerin paylaşılmasını azaltabilir (Yaqub vd., 2020). Sosyal medya platformlarının içeriklere yönelik uyarı modellerini dört başlıkta inceleyebiliriz (Morrow vd., 2020; Saltz vd., 2021).
i- Doğruluk etiketleri (veracity label), çeşitli sınıflandırmalarla bir içeriğin yanlış olduğu veya kısmen yanlış olduğu içeriğe eklenerek uygulanıyor (Saltz vd., 2021). Örneğin Facebook ve Instagram birçok ülkede Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın kriterlerini kabul eden üçüncü taraf doğrulama kuruluşlarıyla işbirliği yaparak yanlış bilgilerin yayılımını azaltmayı amaçlıyor. Bu platformlar öncelikle kullanıcılardan gelen içerik şikayetleri gibi sinyaller kullanarak yanlış olabilecek bilgileri tespit eder ve bu şüpheli içerikleri analiz eder. Eğer doğrulama kuruluşu bu bilgiyi yanlış olarak nitelendirirse içeriğe asılsız, üzerinde oynanmış ve kısmen asılsız etiketleri eklenir ve bu içeriği paylaşmayı planlayan kullanıcılar etiketi görmüş olur. Ayrıca, bu yanlış içeriği paylaşan kullanıcılara da içeriğin yanlış olduğuna dair bildirim gönderilir. Doğrulama kuruluşlarının yanlış olarak değerlendirdiği reklamlar da kaldırılır. Bununla beraber, sürekli yanlış bilgi paylaşan hesapların, grupların veya sayfaların paylaşımlarının azaltılması için çeşitli kısıtlamalar getirilir.
ii- İkinci yaklaşım ise bağlamsal etiket (contextual label). Güvenilirlik etiketlerinin aksine, bağlamsal etiketler kullanıcılara, oluşturulan bir gönderinin konuyla ilgili tam olarak bilgi vermediği durumlarda ya da yanlış bilgi yayabilecek konularda daha fazla bilgi sunmak için güvenilir kaynaklara yönlendirebilir (Morrow vd., 2020). Örneğin TikTok ve YouTube koronavirüs ve aşılarla ile ilgili yanlış bilgilerin yayılımını azaltabilmek için bu türde uyarı işaretleri ekliyor.
iii- Sosyal medya platformlarının yanlış içeriklere karşı uyguladığı bir diğer müdahale türü ise yanlış olan içeriğin haber akışlarında sıralamasını düşürmek (downranking). Bu müdahale, yanlış olduğu tespit edilen içeriğin haber akışında görüntülenmesinin azaltılması amaçlanır (Saltz vd., 2021). Örneğin Facebook’ta haber kaynağında bu tür içerikler daha alt sıralarda gösterilir, Instagram keşfette sonuçlardan çıkarılır, akışta ve hikayelerde daha az gösterilir.
iv- Son olarak sosyal medya platformları yanlış olarak belirlediği içeriği geçici veya kalıcı olarak kaldırabilir (removal) (Saltz vd., 2021). Örneğin Youtube ve Facebook koronavirüs ile ilgili viral olan “plandemik” videosunu kaldırdı. Ancak bu video kaldırılana kadar Facebook’ta 17.000 yorum, 150.000 paylaşım ve 1,8 milyon görüntülenmeye ulaşmıştı. Elbette, içerik kaldırma süreçlerinin de sansür riskini barındırdığını unutmamak gerekir.
Yanlış bilgilerle mücadele ederken çürütme yöntemleri oldukça önemli (Cotter vd., 2022; Nyhan & Reifler, 2015; Porter & Wood, 2021). Sosyal medya platformlarının şüpheli bilgileri etiketlemesi de yanlış bilgilerin paylaşımını azaltabiliyor (Yaqub vd., 2020). Ancak etiketlemeler ile ilgili de bazı sınırlılıklar var. Sosyal medya platformlarıyla işbirliği yapan doğrulama kuruluşları bir içeriği doğrulamak için araştırmaya, dolasıyla zamana ihtiyaç duyarlar. Bir bilginin platformdan doğrulama kuruluşuna gelmesi, analiz edilmesi ve ne tür müdahale yöntemi kullanılacağına karar verilmesi süreci bilginin hızla viral olduğu bir ortamda yanlış bilginin yayılmadan durdurulmasını mümkün kılmıyor (Pennycook & Rand, 2021). Bu nedenle sosyal medya platformlarındaki çoğu yanlış bilgi doğrulanamıyor. Pennycook ve arkadaşları (2020) etiketlemelerin yanlış bilgileri doğru bilgilerden ayırt etmek ve yanlış bilgileri paylaşmamak için önemli ve etkin müdahale biçimi olmalarına rağmen yalnızca belirli içeriklerin etiketlenmesinin, etiketlenmeyen yanlış bilgilerin ima edilen gerçeklik etkisi (implied truth effect) ile sonuçlanabileceğini öne sürüyorlar. İma edilen gerçeklik etkisine göre etiketlenmeyen içerikler doğrulanmış olarak kabul edilir ve bu nedenle bireyler bu içerikleri doğru olarak kabul ederler. Bu durum da yanlış bilgilerin yayılımını azaltmaya çalışırken, farklı yanlış bilgilere yönelik inancı artırabilir.
Sosyal medya platformlarının yanlış bilgilerin yayılımını azaltmaya yönelik alabilecekleri bir diğer bir önlem de “doğruluk dürtmesi” (accuracy nudge). Dürtme yaklaşımı temel olarak alınan kararları etkilemek için kararların alındığı bağlamı değiştirmeyi amaçlar. Bu yaklaşım da insanların sosyal medyada paylaşım yaparken içeriğin doğru olup olmadığı konusu üzerine fazla düşünmediklerinden yola çıkarak insanları sosyal medyada bir içeriği paylaşmadan önce doğru olup olmadığını düşünmeye sevk etmenin yanlış bilgilerin yayılımını azaltacağını öne sürüyor (Fazio, 2020; Pennycook vd., 2020; Pennycook vd., 2021; Pennycook & Rand, 2021). Yanlış bilgilere maruz kalan bireylerin daha sezgisel karar verdikleri düşünüldüğünde, insanların sosyal medyada paylaşım yapmadan önce durup düşünmesi, içerik paylaşımlarını azaltmaları yanlış bilgilerin yayılımını da azaltacağı aşikâr (Pennycook & Rand, 2021). Örneğin pandeminin başlarında Birleşmiş Milletler de sosyal medya paylaşımları azaltmak için duraklama (pause) kampanyası başlatmıştı.
Benzer şekilde, Wang ve arkadaşları (2011, 2014) insanların sosyal medyada pişman olacakları gönderileri paylaşmadan önce, paylaşacakları hedef kitlenin kim olduğunu göstermenin, yavaşlatmanın, kullanıcılara paylaşım ile ilgili geri bildirimlerin verilmesinin istenmeyen paylaşımları engelleyebileceğini öne sürüyorlar.
Bir yönüyle ön çürütme olarak tanımlanacak dürtme müdahalesi yukarıda incelediğimiz algoritmik tespit ve etiketleme yöntemleri ile karşılaştırıldığında çok daha kolay geliştirilebilir ve insanları içeriğin doğru olup olmadığı konusunda uyararak yanlış bilgilerin yayılımını azaltabilir. Sosyal medya platformları içeriklerin doğru olup olmadığı konusunda uyarılar içeren pencereler açarak veya çeşitli uyarılar koyarak yanlış bilgilerin yayılımını azaltabilir (Pennycook & Rand, 2021).
Twitter’ın 2019 yılında uygulamaya koyduğu ve Facebook’un da test ettiği “paylaşmadan önce oku” butonu dürtme yaklaşımına iyi bir örnek. Bu uyarı kullanıcıların bir içeriği okumadan paylaşmak istediğinde karşılarına çıkıyor. Twitter’ın yaptığı açıklamaya göre insanlar bu uyarıyı gördükten sonra içeriği %40 oranında daha fazla açıyorlar. Ayrıca paylaşım yapmadan önce içeriği açanların sayısının %33 oranında arttığı ve bazılarının da makaleyi açtıktan sonra paylaşmadığı görülüyor.
Dürtme teorisinin etkinliğine yönelik bulguların sayısı artsa da son dönemde Pennycook ve arkadaşlarının (2021) yanlış bilgilerin yayılımının doğruluk dürtmesi ile önlenebileceği yönündeki bulgusunu test eden Roozenbeek ve arkadaşları (2021) benzer sonuçlara ulaşmadı. Yaptıkları çalışmanın ilk bölümünde doğruluk dürtmesinin yanlış bilgilerin yayılımını engellediğine yönelik bir bulgu elde edemediler. Çalışmanın ikinci bölümünde ise doğruluk dürtmelerinin katılımcıların yanlış bilgi paylaşımlarını azalttığını ancak bunun etkisinin kısa süreli olduğunu öne sürdüler.
Sosyal medya platformlarının algoritmaları yanlış bilgilerin yayılmasını kolaylaştırsa ve artırsa da platformlar yanlış bilgilerin yayılmasını azaltabilmek için çeşitli önlemler almaya başladılar. Yanlış bilgilerin algoritmik tespitleri, uyarılar ve doğruluk dürtmeleri yanlış bilgilerle mücadelede atılan önemli adımlar. Özellikle de pandemi döneminde yaşanan infodemi bu konunun daha görünür hale gelmesini sağladı.
Pandemi döneminde sosyal medya platformlarının bilgi almak ve paylaşmak için kullanımının artması koronavirüs ile ilgili birçok yanlış bilginin de yayılmasına neden oldu. Koronavirüs infodemisi sosyal medya platformlarının yanlış bilgilerin yayılmasını engellemek için politikalar geliştirmesine neden olacak bir mücadele alanı da yarattı. Bu dönemde Dünya Sağlık Örgütü gibi birçok kuruluş tarafından sosyal medya platformlarının yanlış bilgilerin yayılmasına önleyebilmek için önlemler almasına yönelik çağrı yapıldı (Donovan, 2020). Sosyal medya platformları da bu çağrılar karşısında infodeminin yayılımını azaltmak için çeşitli önlemler alacağını açıkladı. Pandemi döneminde infodemiyle mücadele edebilmek için sosyal medya platformları ve mesajlaşma uygulamaları koronavirüs ile ilgili yanlış bilgilerle mücadelede önemli adımlar attılar (Krishnan vd., 2021). Pandemi öncesinde bu platformların yanlış bilgilerle mücadeleye yönelik isteksizlikleri düşünülünce infodemi döneminde atılan bu adımlar önemli. Bu dönemde sosyal medya platformları zararlı olabilecek yanlış tıbbi bilgiler içeren içerikleri kaldırdılar, etiketlemelerin sayısını artırdılar (Nunziato, 2020).