4.4 Göçmenlere Dair Yanlış Bilgiler

Yaşadığımız dünyada, ülkede, şehirde hatta mahallede neler olduğunu farklı medya kanallarındaki haberlerden, sosyal medya paylaşımlarından öğreniyoruz. Dijitalleşme ile beraber haberlere veya çeşitli bilgilere ulaşma imkânlarımız da genişliyor. Geleneksel medyada pasif olan bireyler ilk bölümde de ele aldığımız üzere artık tüketici olmanın yanı sıra üretici konumundalar (Fuchs, 2020, ss. 114). Bir diğer deyişle, medyadaki bilgi üretiminin kaynağı yalnızca gazeteler veya haber kuruluşları gibi geleneksel araçlar olmaktan çıkarak bireylerin de bu bilgi üretimine dahil olabildiği bir yapıya dönüştü, dönüşüyor.

Vurguladığımız üzere günümüzde bilgi kaynaklarının ve bilgiye erişebileceğimiz platformların çeşitlenmesi fiziksel dünyamızı anlayabilmek için farklı kaynakları kullanmamızı kolaylaştırıyor. Ancak madalyonun diğer yüzünde bu platformların çeşitlenmesi, platformların kullanıcıları manipüle etmesi ve bireylerin de üretici hale gelmeleriyle kasıtlı veya kasıtsız olarak yanlış bilgilerin yayılmasına yol açıyor. Dijitalleşme sürecinde geleneksel medya kanallarındaki editoryal süreçlerin esnetilmesi, haber sitelerinin reklamlaştırma için hız baskısına mahkûm olmaları gibi nedenlerle yanlış bilgilerin dolaşım hızı artıyor. Medyanın toplumsal konular, olaylar veya çeşitli gruplar hakkındaki bilgi üretme biçimleri, toplumsal tutumları ve kalıp yargıları olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilir durumda. Bu nedenle tüm dünyada kamuoyunun mülteciler, sığınmacılar, göçmenler, daha genel bir ifade ile azınlıkta olan sosyal dışlanma riski altındaki “ötekileştirilen” (Uyan-Semerci vd., 2017) gruplar hakkındaki algıları medyanın kullandığı dil ve içerikleriyle yakından ilişkili. Tüm dünyada göçmenlerin medyadaki temsillerini anlayabilmek için geleneksel ve yeni medya kanallarını ayrı ayrı incelemek, göçmenlere yönelik kalıp yargıların oluşumunda medyanın rolünü anlamamıza yardımcı olabilir. Günümüzde dijital medyanın kullanımı ve bu alandaki bilgi hacmi artmış olsa da gazete, televizyon, radyo gibi geleneksel medya kanalları hâlâ toplumun büyük bir kesimi için önemli bilgi edinme kanalı olarak işlev görüyor. Göçmen karşıtlığının yaygınlığı maalesef her gün tüm dünyanın gözleri önünde yaşananlara sessiz kalarak tekrar ve tekrar gözlemleniyor.

4.3.1. Türkiye'de Suriyelilerle ilgili Yanlış Bilgiler

Bu bölümde Türkiye’de geçici koruma statüsü altında bulunan Suriyelilere yönelik yanlış haberlere odaklanarak, maalesef daha önce saha çalışmalarında da tespit ettiğimiz göçmen karşıtlığı açısından durumu değerlendirmeye çalışacağız. 2017 yılında Adana’da yaptığımız saha araştırmasına katılanların %84,5’i Suriyelilerin sağlık ve eğitim sistemine yük olduğunu, %83’ü Suriyelilerin Türkiye’deki insanların işlerini elinden aldıklarını, %83’ü Suriyelilerin işsizliği artırdığını, %79’u Suriyeli nüfusun artmasıyla ahlaki değerlerin ve geleneklerin tehlike altında olduğunu, %76,3’ü de Suriyeliler nedeniyle suç oranlarının arttığını belirtmişti (Erdoğan & Uyan-Semerci, 2020). İlgili yazında da ele alındığı üzere temas eksikliği de bu negatif tutumların nedeni olarak görülmekte. Araştırmaya katılanların %87’si “kızımı Suriyelilerle evlendirmem” cevabını verirken, %80,3’ü “Suriyelilerle iş yapmayacağını”, %76’sı ise “Suriyelileri işe almayacağını” belirtmişti (Erdoğan & Uyan-Semerci, 2017).

Murat Erdoğan’ın (2020) yaptığı araştırmaya göre ise araştırmaya katılanların %82’si “Suriyeliler bize ne kadar benziyor?” sorusuna hiç benzemiyor ve benzemiyor cevaplarını vermişler. Suriyelilere yönelik duyulan işlerini kaybetme, suç oranlarının artması ve huzurun bozulması, kamu hizmetlerinin bozulması ve kimlik bozulması gibi endişelere katılma oranı ise %72.

Bu kısa özetten de anlaşılacağı üzere Suriyelilere yönelik negatif tutum hem saha çalışmalarında hem de günlük hayatta her gün farklı biçimlerle karşılaştığımız bir gerçek. Özellikle gerçek, içten/samimi temasın bu derece sınırlı kaldığı durumda tutum ve algıların medyada, sosyal medyada yer alan haberlerle nasıl şekillendiğini ele almak daha da önem taşıyor. Medyada Suriyelilere dair haberleri inceleyen çalışmaların sayısının arttığını görüyoruz. Bu çalışmalardan birkaç örneğe daha yakından bakarsak, farklı medya kanallarında farklı temsillerin olduğunu görebiliriz.

2011-2015 yılları arasında hem hükümete yakın duran hem de muhalif olan gazetelerin Suriyeliler ile ilgili yaptığı haberleri analiz eden Efe (2015), BirGün, Evrensel, Yeni Şafak ve Zaman gazetelerinin Suriyelilerle ilgili haberlerinde çoğunlukla Suriyelileri doğrudan ilgilendiren konuları ele aldıklarını; Cumhuriyet, Ortadoğu ve Sabah gazetelerinde ise Suriyelilerin daha çok siyaset temalı haberlerde yer aldığını aktarıyor. Göker ve Keskin ise (2015) Cumhuriyet, Yeni Şafak, Zaman, Posta ve Hürriyet gazetelerindeki haberlerde Suriyelilerin temsilini hem içerik analizi hem de eleştirel söylem analizi kullanarak inceleyip, Suriyelilerin haberlerde “edilgen ve mağdur” olarak tanımlanmalarının yanı sıra “günah keçisi” olarak da yansıtıldığını belirtiyorlar. Hürriyet, Sabah, Sözcü, Posta ve Zaman gazetelerini inceleyen Pandir, Efe, ve Paksoy (2016) da bir yandan Suriyelilerin medyada “yoksul/yardıma muhtaç” olarak temsil edildiğini, diğer yandan ise aynı sıklıkta göçmenlerin toplumsal güvenlik için bir “tehdit” olarak yer aldığını vurguluyorlar. Suriyelilere yönelik “acıma” duygusunu öne çıkaran haberlerin “hak” talebi düzeyinde bir tartışma yaratılmasını engellediğini de belirten çalışmalar var (M. Erdoğan vd., 2017). Özet olarak her ne kadar bu çalışmalar, Suriyelilerin medyadaki temsiline odaklansa da aslında “temsil edilmeme”, gündemde “haber olarak yer al(a)mama” da ayrı bir sorun olarak belirtilmeli (M. Erdoğan vd., 2017 s.17).

Yeni medya kanallarında yer alan haber ve bilgiler incelendiğinde ayrımcılık dilinin çok daha yaygın kullanılabildiğini görüyoruz. Sosyal medya platformlarının anonimlik özelliği, trol ve bot hesapların da devreye girmesiyle bilgilerin hızla yayıldığı bir ortama dönüşebiliyor. Anonim hesapların ayrımcı ve nefret söylemleri, hiçbir cezai yaptırımı olmadan Suriyelileri hedef alabiliyor. Üstelik bu platformların algoritmaları kullanıcıları belirli bir akışa yönlendirerek, özellikle takip ettiklerinin/arkadaşlarının paylaşımlarını görmesini sağlayan bir filtre balonu oluşturuyor (Pariser, 2011). Sosyal medya platformlarında oluşan filtre balonları benzer içeriklerin paylaşılmasını sağlıyor. Böylece kullanıcılar sosyal medyada “öteki”ni görmek-duymaktan ziyade fiziksel dünyada sahip olduğu çevrenin benzerini yaratıyor. Bu ise farklı grup üyelerinin temas etmemesine, kültürel, ideolojik grupların benzer içerikleri paylaşmasına ve grup üyelerinin de bu paylaşımlarla karşılaştığında gerek sosyal kabul gerekse de güven nedeniyle bu içerikleri daha çok paylaşmaları ile sonuçlanıyor. Bu durum da özellikle benzer ideolojiye sahip grup üyelerinin daha önce düşündüklerini destekleyen haberlerle karşılaştıklarında düşüncelerini pekiştirmelerine ve bunun sonucunda da aşırıya doğru giderek artan kutuplaşmaya yol açıyor (Sunstein, 2004).

Özdemir ve Öner-Özkan (2016) Ekşi Sözlük, İnci Sözlük, İTÜ Sözlük ve Uludağ Sözlük gibi sosyal sözlükleri inceleyerek, Suriyelilere yönelik yedi tematik birimde 98 girdiyi değerlendiriyorlar. Bulguları, Suriyeli mültecilerin özelliklerine ilişkin olumsuz sosyal temsilleri ve Türkiye’nin geleceğine ilişkin tehdit olarak görüldüklerini göstermekte. Haber kuruluşlarının internette yer alan haberlerine gelen yorumları analiz eden Türk (2019) ise nefret ve ayrımcı söylemlerin yoğun olduğunu tespit ediyor. Özellikle Suriyelilerin işgücü piyasasına katılmaları medya kullanıcıları tarafından olumsuz karşılanıyor. Ancak ironik olarak Suriyelilerin işgücü piyasasında yer almayıp, yardımlarla desteklenmesi de tepki doğurmakta. Filibeli ve Ertuna ise (2021) 2018-2019 seçim döneminde Facebook’ta Suriyeli mültecilerle ilgili en çok yayılan yanlış bilgilere yönelik kullanıcı yorumlarını analiz ederek, bu yorumların nefret söylemi ve ayrımcılık içerdiğini belirtiyorlar. Bunun yanı sıra, bu yorumlar arasında sarkastik tonların olması Suriyeliler üzerinde üstünlük kurma amacı taşıdıklarını gösteriyor. Böylelikle bu yorumlar, mültecilerle ilgili yapılan “masum şaka”ların ötesinde bir şiddet döngüsünün parçası haline geliyor.  Nefret söylemi ve ayrımcılık içeriyor.

Özetle kullanıcıların da üretici olarak dahil olduğu sosyal medya platformlarında mültecilere yönelik ayrımcı ve nefret içeren söylemlerle sıklıkla karşılaştığımızı görüyoruz. Sosyal medya platformlarının algoritma yapıları ve bu platformlardaki filtre balonları nefret ve ayrımcı söylemi daha da körüklüyor.

 

DÜŞÜNELİM
Bu ayrımcı ve nefret söyleminin, zaman zaman fiziksel şiddete varan boyutlarıyla karşılaşmamızın nedenleri neler? Göçmenlerle ilgili yayılan eksik ve yanlış bilginin bu söylemlerin oluşmasında etkisi ne olabilir?

 

4.3.2. Teyit Analizlerinin İncelenmesi

Bu bölümde Türkiye’de doğrulama faaliyeti yürüten ve The International Fact-Checking Network (IFCN) rozetine sahip olan[1] Teyit.org’un Suriyelilerle ilgili incelediği analizleri ele aldık. Teyit.org’un arşivinde 2017-2021 yılları arasında “Suriyeliler” etiketine sahip olan 58 içeriğin analizinin, durumun iyi bir özetini yansıtacağını düşündük. Teyit.org’un analiz ettiği 58 iddianın 54’ü yanlış, 2 tanesi doğru ve 2 tanesi de belirsiz. Teyit aynı zamanda bu analizlerdeki yanlış bilgi türlerine, önceki bölümde bahsedildiği gibi i) Parodi, ii) Çarpıtma, iii) Uydurma, iv) Taklit, v) Bağlamdan koparma, vi) Manipülasyon, vii) Sahte ilişkilendirme şeklinde yedi başlıkta değerlendirerek yer veriyor. Biz ise bu verileri yanlış bilginin hangi platformlarda yayıldığı, yanlış bilgileri yayan aktörleri ve yanlış bilgilerin temaları şeklinde kodladık.

 

ÖNERİ – İZLEYELİM
Göç Farkındalık çevrimiçi dersine katılarak göçmenlerle ilgili doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi edinebilirsiniz.

 

Yanlış bilginin yayıldığı platformları iki türde kategorize ettik: yeni medya ve geleneksel medya. Buradaki ayrım editoryal süreçlerin olup olmamasıyla ilgili. Televizyon, gazete, radyo gibi kanallar da dijital platformlarda içerik üretiyor; ancak belirli bir editoryal sürece ve denetime tabii olmaları onları yeni medyadaki kullanıcı türevli içeriklerden ayırıyor. Facebook, Twitter, Whatsapp ve Instagram gibi sosyal medya platformlarında yayılan yanlış bilgileri yeni medya kapsamında, buna karşın televizyon ve gazetede yayılan yanlış bilgileri ise geleneksel medya kapsamında değerlendirebiliriz. Teyit.org analizlerinde, bir yanlış bilgiyi yayan medya kanallarını ve sosyal medya hesaplarını paylaşım tespitleri bölümünde paylaşıyor. Üstelik, bu bölümden yanlış bilgileri paylaşan aktörlerin ne kadar etkileşim aldığını da görebiliyoruz. Bu kısmın üzerinde ise Teyit.org, IFCN kurallarına uygun bir şekilde, içeriği inceleyen okuyucuların da benzer sonuçlara ulaşabilmesi için analizde kullanılan ve iddiayı yanlışlayan kaynakları kanıtlar bölümünde paylaşıyor.

Yanlış bilgileri yayan aktörler ise yanlış bilgiyi ilk defa paylaşan ve yayılmasını sağlayan kişiler olarak tanımlanıyor. Çalışma kapsamında, yanlış bilgileri yayan aktörleri anonim, siyasetçi, medya kuruluşları ve gazeteler şeklinde ayırabiliriz. Yanlış bilgi bir defa paylaşıldığında, kulaktan kulağa veya sosyal medya platformlarında hızlıca yayılabiliyor. Ancak, yayılan yanlış bilginin zarar verme amacı taşıyıp taşımaması ona müdahale edebilmek için önemli bir ayrım. Bu nedenle, çalışmamızda dezenformasyonu başlatan kaynakları inceledik.

Son olarak Suriyelilerle ilgili yayılan yanlış bilgilerin hangi temada olduğunun incelenmesi yanlış bilgilere karşı mücadele stratejilerinin belirlenmesi için önem taşıyor. İncelenen içerikler sonucunda i) Suriyeli göçmenlerin eğitim süreçleriyle ilgili iddialar: Eğitim, ii) Suriyelilere iş imkânları yaratılması ya da yardım yapılması gibi iddialar: Ekonomik, iii) Suriyelilerin haklardan daha fazla yararlandıkları ve vatandaş olacakları iddiaları: Vatandaşlık ve haklar, iv) Suriyelilerin kültürel uyumsuzluklarına dair iddialar: Kültürel, v) Suriyelilerin milli değerlere yönelik saldırıları olduğu iddiaları: Milli Değerler, vi) Suriyelilerin şiddete başvurdukları ve halkın güvenliğini tehdit ettikleri iddiaları: Güvenlik ve şiddet kategorilerinde sınıflandırıldı.

Platformlar: Yanlış Bilgiler Nerede Yayılıyor?

İncelenen iddiaların 47’si yeni medya platformlarında, ikisi geleneksel medyada ve beşi ise hem yeni medyada hem de geleneksel medyada yayılmış. Günümüzde geleneksel medyada belirli denetim ve editoryal süreçlerin olması bu kanallarda yanlış bilgilerin paylaşılmasını kısmen engelleyebiliyor. Her ne kadar geleneksel medya kanalları dijital medya platformlarında reklam gelirlerini artırabilmek için hız baskısına maruz kalıyor olsa da Suriyelilerle ilgili yanlış bilgilerin önemli kısmının sosyal medyada yayıldığı görülüyor. Sosyal medya platformlarında kullanıcıların hiçbir denetime tabii olmadan içerik paylaşabilmesi, sosyal medya platformlarında oluşan filtre balonları ve sosyal medya platformlarının algoritmalarının da bu balonlar içerisinde bilginin yayılımını hızlandırması, yanlış bilgilerin de hızlı bir şekilde yayılmasına neden oluyor. Yanlış bilgilerin yeni medyada yayıldığı platformları incelediğimizde ise ilk sırada 24 yanlış bilgi ile Facebook ikinci sırada 20 yanlış bilgi ile Twitter geliyor. Bu platformlarda yanlış bilgileri yayan aktörlerin önemli bir kısmı anonim hesaplara sahip. Instagram, Whatsapp ve diğer haber sitelerinde ise birer tane yanlış bilgi yayıldığı saptanmış.

Aktörler: Yanlış Bilgiyi İlk Yayanlar Kimler?

Yanlış bilgileri yayan aktörleri iki şekilde inceleyebiliriz. İlk olarak yanlış bilgileri ortaya çıkaran, geleneksel veya yeni medyada haberi ilk defa paylaşanlar, yanlış bilgileri yayan aktörler olarak görülebilir. Ardından yayılan bu yanlış bilgiden etkilenen yorumcular sosyo-kültürel statülerine, siyasi konumlarına ve kişisel deneyimlerine göre bu bilgileri yorumlayarak bir reaksiyon verebilir. Bu reaksiyon da bu içeriği paylaşmak, yorum katarak paylaşmak ve paylaşmamak olabilir.

 

DÜŞÜNELİM
Göçmenlerle ilgili yanlış bilgilerle karşılaştınız mı? Bu bilgileri paylaşanlar kimler?

 

Yeni medyada Suriyelilerle ilgili yanlış bilgileri yayan aktörleri incelediğimizde Facebook ve Twitter’daki anonim hesapların yoğun olduğunu görüyoruz. Özellikle Facebook’taki bazı radikal sayfa ve gruplar yanlış bilgilerin yayılmasına neden oluyor. Bununla beraber sosyal medyada çeşitli anonim hesapların dezenformasyon yaymalarından sonra bu bilgilerin geleneksel medya kuruluşlarında haber yapılması ve bazı gazete ve televizyon kanallarının bu bilgileri paylaşmaları da sık rastlanan bir durum. Örneğin “Suriyeli öğrenciler lise denklik belgesiyle Türkiye’deki üniversitelere başvuruyor” iddiası ilk olarak Twitter’da @vaziyetcomtr adlı hesap tarafından paylaşıldı. Bu hesabın paylaşımından sonra Sputnik ve Sözcü de bu yanlış bilgiyi paylaşan medya kuruluşları arasında yer aldı. Benzer şekilde “Adana’da bine yakın Suriyelinin sözleşmeli öğretmen olarak atandığı iddiası” Twitter’da @derbilizm, Facebook’ta “sendegeldul” adlı hesaplardan paylaşıldıktan sonra çok sayıda etkileşim alarak KRT TV, Körfez Gazetesi ve Sözcü Gazetesinde paylaşıldı. “Kızılay'ın kolilerindeki malzemelerin mülteci derneğinin kolilerine aktarıldığı iddiası” ise Twitter’da haber paylaşan bir hesap olan @aykiricomtr tarafından öne sürülmüş, bunun ardından bu yanlış bilgiyi siyasetçiler ve Cumhuriyet gazetesi de paylaşmış. Takunya adlı Facebook hesabının “Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin telefon görüşmelerinde para ödemeyeceği iddiasını” paylaşmasından sonra ise Sözcü, Sputnik, Yurt Gazetesi, İPA Haber, WebTekno gibi haber siteleri de bu yanlış bilgiyi yaymışlar.

Buna karşın sosyal medyada siyasetçilerin sistematik olarak Suriyelilerle ilgili dezenformasyon yaydıkları da görülüyor. Halihazırda tanınır olmaları ve takipçi sayılarının yüksek olması bu yanlış bilgilerin hızla dolaşıma girmesine neden olmakta. Teyit.org sayfasında incelediğimiz içeriklerde Ümit Özdağ üç, İlay Aksoy iki, Yusuf Halaçoğlu, Mehmet Aslan, Ali Alemdaroğlu, Yıldırım Kaya birer yanlış bilgi yaymışlar.

Örneğin Ümit Özdağ’ın Twitter’da alıntıladığı aşağıdaki tweeti 1,163 retweet almış.

 Şekil 4.4: İlgili tweet’in analizine ulaşmak için tıklayınız.

 

Yusuf Halaçoğlu’nun da Suriyelilere vatandaşlık verildiğini belirttiği ve bunun fotoğrafını paylaştığı tweet yaklaşık 2000 paylaşım almış.

 

Şekil 4.5: İlgili tweet’in analizine ulaşmak için tıklayınız.

 

Yanlış Bilgilerin Türleri

Göçmenlerle ilgili yayılan yanlış bilgilerin 23 tanesinin gerçek anlamından saptırılarak hatalı ve yanlış bilgilendirmeye yönlendirilen çarpıtma içerikler olduğu saptanmış. Bu içerikler, gerçeğe dair bir bilgi kırıntısı içerse de kasıtlı bir biçimde göçmenlerle ilgili yanlış bilgiler üretilmesi sonucunda yayılıyor. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Suriyelilere maaş bağladığı, Suriyelilerin tüp bebek tedavisinden ücretsiz yararlandığı ve iki Suriyelinin Bursa'da bir kadını kaçırıp tecavüz ettiği gibi yanlış bilgiler çarpıtma türüne örnekler.

 

 

En çok yayılan yanlış bilgi türlerinden ikincisi ise gerçekleri olduğundan abartılı gösteren, farklı görsel ve içerikleri kullanarak onların göçmenler olduğunu iddia eden içerikler. Hatalı ilişkilendirmede yanlış bilgiyi yayan kişi kasıtlı olarak göçmenlerin özne olmadığı olayları sanki göçmenler yapıyormuş gibi servis eder. Örneğin Bursa’da yaşayan Suriyelilerin bir atı kafasına vurarak öldürdüğü şeklinde servis edilen video, Şubat 2014’te Suudi Arabistan merkezli Al-Arabiya kanalında yer alan bir haberde yayınlanmıştı. Benzer şekilde Suriyeli bir sığınmacının doktor dövdüğü iddiasıyla paylaşılan video, Rusya’nın Veliky Novgorod şehrinde 2017 yılında yaşanan bir olayda kaydedilmiş.

Yayılan yanlış bilgilerin, sadece sahte olarak nitelendirilmemesi bunların birçok şekilde karşımıza çıkabileceğini gösteriyor. Özellikle çarpıtma ve sahte ilişkilendirme biçimlerinde, kasıtlı olarak içeriğin değiştirilmesi söz konusu. Bu da gelecek çalışmalarda yanlış bilgilerin neden ve nasıl üretildiğinin detaylı bir şekilde çalışılmasını ve metin, görsel ve video ile yayılan içeriklerin tespit edilebilmesini ve müdahale araçlarının geliştirilmesini gerektiriyor.

Yanlış Bilgilerin Temaları

Çalışma kapsamında göçmenler ile ilgili yayılan yanlış bilgileri incelememiz sonucunda aşağıdaki sınıflandırmayı yaptık: i) Suriyeli göçmenlerin eğitim süreçleriyle ilgili iddialar: Eğitim, ii) Suriyelilerin iş imkânları yaratılması ya da yardım yapılması gibi iddialar: Ekonomik, iii) Suriyelilerin haklardan daha fazla yararlandıkları ve vatandaş olacakları iddiaları: Vatandaşlık ve haklar, iv) Suriyelilerin kültürel uyumsuzluklarına dair iddialar: Kültürel, v) Suriyelilerin milli değerlere yönelik saldırıları olduğu iddiaları: Milli Değerler, vi) Suriyelilerin şiddete başvurdukları ve halkın güvenliğini tehdit ettikleri iddiaları: Güvenlik ve şiddet.

En çok yanlış bilginin toplam 21 haber ile “ekonomi” alanında yayıldığını görüyoruz. Burada özellikle Suriyelilere yönelik yapılan yardımlar, iş imkânları, vergi imtiyazları gibi konularda yanlış bilgiler yayılmış. Örneğin “Suriyeli mültecilere içinde 930 TL bulunan yardım kartı verildiği”, “İŞKUR'un 7 bin 400 Suriyeli istihdam edeceği iddiası, Suriyelilere alışverişlerde %50 indirim sağlayan Ak Kart verildiği”, “Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından Suriyelilere maaş bağlandığı”, “Faturanın Konya'da yaşayan Suriyelinin sudan bedava yararlandığını gösterdiği, “Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin telefon görüşmelerinde para ödemeyeceği” gibi iddialar bu tema kapsamında değerlendirilebilir.

Göçmenlerin şiddet olaylarına karıştığı yönünde iddiaları içeren 13 haber ile “güvenlik ve şiddet” ikinci sırada. “İki Suriyelinin Bursa'da bir kadını kaçırıp tecavüz ettiği”, “Bursa’da yaşayan Suriyelilerin bir atı kafasına vurarak öldürdüğü”, “Suriyeli bir sığınmacının doktor dövdüğü”, “Almanya'da sokakta kavga eden Suriyeliler” gibi yanlış bilgiler, göçmenleri şiddet eylemi içerisinde olan özneler şeklinde göstermeyi amaçlamakta. Böylece tekil vakalar üzerinden tüm grup için "şiddete eğilimli" yaftası oluşturuluyor. Suçun şahsiliğini tamamen dışarda bırakan bu söylem sonucunda ise bu tür yanlış bilgiler Suriyelilerin tehdit olarak algılanmasını güçlendiriyor. Dezenformasyon yayan aktörlerin bu temadaki haberlere sıklıkla başvurması, Suriyelileri bir güvenlik tehdidi olarak göstererek hedef haline getiriyor.

Üçüncü olarak “vatandaşlık ve haklar” temasında dokuz haber bulunuyor. Bu bilgiler arasında yer alan “Gaziantep’te Suriyelilerin vatandaşlık için kuyruğa girdiği”, “9 ile başlayan kimlik numaraları ve Suriyelilerin oy kullanmasına ilişkin” iddialar bu tema altında değerlendirilebilir. Bu temadaki iddialar temel olarak Suriyelilerin belirli haklardan mahrum kalması gerektiği algısını ön plana çıkarmakta.

Göçmenlerle ilgili yayılan yanlış bilgiler arasında gerçeğe dayanmayan, hayat tarzına ya da kültürel değerlere uygun olmadığı vurgusunu içeren yedi haber var. Örneğin “Videonun denize çıplak girmeye çalıştığı için dövülen Suriyeliyi gösterdiği iddiası” incelendiğinde denize çıplak girmeye çalışan kişinin Suriyeli olmadığı görülüyor. Benzer şekilde “Fotoğrafın denizde nargile içen bir Suriyeliyi gösterdiği iddiasının” Korkusuz Gazetesi manşetindeki haberi gibi. Üstelik, bu içerik sosyal medyada da birçok hesap tarafından paylaşıldı. Ancak fotoğraftaki kişinin Türkiye vatandaşı olduğu tespit edildi. Bu tür yanlış bilgilerin kasıtlı bir şekilde dolaşıma sokulması toplumsal kutuplaşma yaratılması amacıyla kullanılmakta.

Suriyelilerle ilgili yayılan yanlış bilgilerin bir kısmı da milli değerlere yönelik eylemlerde bulundukları iddiasını içeriyor. Bu başlıkta da dört haber var. Örneğin “Adıyaman'da Atatürk heykeline saldırdığı belirtilen kişinin Suriyeli olduğu iddiası”. Suriye’den göç eden birinin Atatürk’e saldırdığını belirten tweette paylaşılan videodaki kişi aslında Türkiye vatandaşıydı. Sonrasında içeriğin yanlış olduğuna dair düzeltme tweeti atılsa da bu video yaklaşık 333 bin kişi tarafından görüntülendi. Bu türde paylaşılan içerikler milli değerlerin Suriyeler tarafından hedeflendiği algısını yaratmakta ve yaygınlaştırılmakta.

 

 Şekil 4.6: İlgili tweet'in analizine ulaşmak için tıklayınız.

 

Göçmenlerle ilgili yanlış bilgilerin bir diğer türü de eğitim alanında yayılanlar. Bu tema kapsamında da dört haber yer alıyor. “Suriyeliler istedikleri üniversiteye hiçbir koşul olmadan girebiliyor iddiası”, “131 bin 746 Suriyeli'nin üniversiteye yerleştirildiği iddiası” gibi içerikler toplum içerisinde ayrımcılığı artırmakta.

Göçmenlerin medyada temsillerini inceleyen çalışmaların bulgularında görüldüğü gibi, göçmenlere yönelik yayılan yanlış bilgilerin olumsuz temaya sahip olmaları, göçmenlere yönelik nefret ve ayrımcı söylemi şiddetlendiriyor. Sosyal medya platformlarında paylaşılan içeriklerin aldıkları etkileşim ile yayılımı arasında ciddi bir bağlantı bulunmakta. Üstelik paylaşılan içerikler toplumsal değerleri hedef alan duygusal içerikler olduğunda daha fazla etkileşim alıyor; yanlış bilgilerin içerdiği öfke ve nefret gibi duygusal tetiklemeler, bu içeriklerin sosyal medya platformlarında daha da hızlı yayılmasına sebep oluyor. (Vosoughi vd., 2018). Böyle bir durumda göçmenlere yönelik ortaya atılan, gerçeği yansıtmayan ve göçmenlerin yapmadıkları eylemleri onlara atfeden içerikler sosyal medyada birçok kişi tarafından paylaşılarak göçmenlere yönelik nefreti ve ayrımcılığı artıyor. Göçmenlere yönelik yanlış bilgilerin yayılması da “yüksek ama kırılgan toplumsal kabul düzeyi” (M. Erdoğan, 2015) olan bir durumda bir arada yaşamayı zorlaştırıyor.

Günümüzde edindiğimiz bilgilerin çoğunu fiziksel deneyimlerden ziyade medyada karşılaştığımız temsiller, imgeler ve semboller üzerinden aldığımızı düşündüğümüzde Suriyelilere yönelik kalıp yargıların ve algıların inşa edilmesinde medyanın ne kadar belirleyici bir rolü olduğu ortada. “Ötekini” tanımamak, temas etmemek, ona yönelik kalıp yargı ve algıların da olumsuz bir şekilde inşa edilmesine neden oluyor. Buna ek olarak medyada göçmenlerin temsilinin olumsuz olması ve göçmenler ile ilgili yayılan yanlış bilgiler uyum ve toplumsal kabul süreçlerini zorlaştırıyor.

 

 


[1] IFNC imzacısı olan Teyit.org yaptığı analizlerde şu ilkeleri gözetiyor: (i) Tarafsızlık ve hakkaniyetli davranma ilkesine bağlılık, (ii) Kaynakların şeffaflığı ilkesine bağlılık, (iii) Finansal ve organizasyonel yapının şeffaflığı ilkesine bağlılık, (iv) Metodolojinin şeffaflığı ilkesine bağlılık, (v) Analizlerin açık ve güvenilir düzeltilmesi ilkesine bağlılık (IFCN 2020).