1.3 Bilgi Düzensizlikleri

Yanlış bilgileri tanımlamak için birçok kaynak “sahte haber” (fake news) kavramını kullanıyor. Ancak bu kavram yanlış bilgileri anlamak için yeterli bir çerçeve sunmuyor; çünkü dijital medyanın da ortaya çıkmasıyla yanlış bilgilerle sadece haberlerde karşılaşmıyoruz. Bir tweet, Facebook paylaşımı veya Instagram görseli haber niteliği taşımasa da yanlış bilgi içerebilir. İkinci olarak ise sahte haber terimi yanlış bilginin kasıtlı olarak yayılıp yayılmadığı ya da zarar verme içerip içermediği bilgisini vermekte yetersiz kalabiliyor. Üstelik yanlış bir bilgiyle karşılaştığımızda o bilginin tamamının yanlış olduğu kanısına varıyoruz. Ancak yanlış bilgilerin de birçok türü var. Bununla mücadele edebilmek için de farklı araçları kullanmak gerekir. Son olarak ise dünyanın birçok yerinde politikacılar medyayı itibarsızlaştırmak için sahte haber kavramına başvuruyor. Bu da medyaya yönelik güveni sarsıyor. Sahte haber kavramı özetle günümüz bilgi ekosistemindeki yanlış bilgileri tanımlamakta yetersiz kalıyor; gazeteciler haberlerinde sahte haber kavramını kullandıklarında, yararsız ve giderek daha tehlikeli bir hale gelen ifadeye meşruiyet kazandırıyor (Basson, 2017; Ireton & Posetti, 2018; Posetti & Bontcheva, 2020; Sullivan, 2017; Wardle & Derakhshan, 2017; Zuckerman, 2017).

Günümüz bilgi ekosisteminde, bilgiyi aradığımız, bilgiyle karşılaştığımız araçlar oldukça çeşitlenmiş durumda. Televizyon, gazete, radyo gibi geleneksel medya araçlarının yanı sıra internet üzerinden dolaşıma sokulan, yayılan ve herkes için kolaylıkla erişilebilir olan sınırsız bilgi kaynağı var. Dijitalleşmeyle birlikte bilgi ekosisteminin üretim ve dağıtım ağlarında yaşanan dönüşüm, bilgiyi çok çeşitli biçimlerde üretilebilir ve yanlış ya da yanıltıcı şekilde karşımıza çıkarabilir hale getirdi. Bu durumda eksik, yanlış bilgileri yalnızca sahte haber gibi tek tip bir tanımla ele almak ve ayırt etmek daha da zor hale geldi. Bu nedenle bizler bilgi ekosistemindeki bu durumu “bilgi düzensizlikleri” çatı kavramıyla incelemeyi tercih ediyoruz. Böylelikle, yanlış bilgilerin hangi amaçla yayıldığına, yayılan bilgilerin hangi türde olduklarına ve nasıl yayıldıklarına odaklanarak müdahale alanlarını çeşitlendirmeye imkân vermeyi hedefliyoruz.

Bu amaçla da öncelikle bilgi düzensizliklerini anlayabilmek için ne tür bilgi düzensizlikleri olduğunu tartışmamız, dezenformasyon, mezenformasyon ve malenformasyon farklarını açıklamamız gerekiyor. Sonraki adım olarak da bilgi düzensizliklerinin oluşmasındaki unsurları ele alarak yanlış bilgilerin yayılmasına neden olan aktörleri, yayıldıkları ortamları ve bizlerin yanlış bilgileri nasıl değerlendirdiğimizi ele alacağız.

Bilgi Düzensizlikleri Türleri

Karşılaştığımız bilgi düzensizlikleri türleri farklı özellikleri ile birbirinden ayrılıyor. Sosyal medyada dolaşıma sokulan ve binlerce kişiye ulaşan bir haber, görsel veya söylenti farklı motivasyonlarla yayılmış olabilir. Örneğin Covid-19 pandemisinin başından beri virüs ve salgın hakkında üretilen pek çok bilgiye şahit olduk, bunların büyükçe bir kısmı komplo teorileri üzerinden tartışılan, yaşananların gerçek olmadığı savları üzerinden yürütülen tartışmalardı. Dünya iki seneye yaklaşan bir pandemiyi yaşarken, yaşananların bir oyun veya kurgu olduğunu savunan ve bu savları desteklemek için üretilmeye devam eden içerikler ile karşılaşmaya hâlâ devam ediyoruz.

Bilgi düzensizlikleri temelde üç farklı kavram altında özetleniyor: Dezenformasyon, mezenformasyon ve malenformasyon (Wardle, 2019, 2020; Wardle & Derakhshan, 2017). Bu tür bir kavramsallaştırma, bilgiyi yayan kişinin/kurumun durumunu ve motivasyonunu belirleyebilmek bakımından önemli. Facebook veya Whatsapp gibi kapalı mesajlaşma gruplarında karşılaştığı bir videonun montaj olduğunun farkında olmadan yakınlarıyla paylaşan bir kişi ile siyasi güç elde etmek için seçim sürecinde algı yaratmak amacıyla kasten yanlış bilgi yayan hesapları birbirinden ayırmak gerekli.

Avrupa Konseyi’nin 2017 yılında "Bilgi Düzensizlikleri: Araştırma ve Politika için Çok Disiplinlinli Bir Çerçeve" başlığıyla yayınladığı rapor, sosyal ağlardaki bilgi düzensizlikleriyle mücadele etmek ve bu alanda bir rehberlik sunmak üzere kurulan First Draft’ın hazırladığı "Bilgi Düzensizliğini Anlamak" başlıklı ve bizim de Türkçeye çevirerek yaygınlaşmasına katkı sunmayı amaçladığımız makale, bilgi düzensizliklerinin tartışılmasında iyi bir çerçeve sunuyor. Halihazırda eğer yanlış bilgi veya infodemiyle ilgili herhangi bir şeyler okuduysanız veya dijital mecrada bu konulara ilişkin bir analize denk geldiyseniz, gittikçe popülerleşen bu üç kavrama büyük olasılıkla aşinasınızdır veya duymuşsunuzdur. Temelde bu kavramların ne anlama geldiklerini bilmek, hangi özellik ve motivasyonlarla ön plana çıktıklarının farkında olmak; aslında mücadele edilen olgunun ne olduğunu tanımak ve daha etkin mücadele yöntemleri geliştirmeye katkı sağlamak için gerekli olan ilk adım.

 

Şekil 1.1: Bilgi Düzensizlikleri Türleri (Wardle, 2020)

 

1.2.1. Dezenformasyon

Ele alacağımız ilk bilgi düzensizlikleri türü olan dezenformasyonun, aslında en sık karşılaşılan bilgi düzensizlikleri türü ve tarihi çok eskilere dayanan bir tür güç elde etme aracı olduğunu söyleyebiliriz. Bir kişiye, gruba, kuruma, örgüte veya devlete zarar vermek amacıyla yanlış bilgi üretilmesi ve yayılması olarak açıklayabileceğimiz dezenformasyonun en belirgin özelliği, yanlış bilgiyi yayan kişinin bunu kasıtlı ve bilinçli şekilde yapıyor olması. Tamamen veya kısmen üretilmiş olan, ya da manipüle edilerek kullanılan görsel, işitsel içerikler aracılığıyla dezenformasyon oluşturulabiliyor. Burada dikkat çeken en önemli noktalardan biri dezenformasyonda üretilen bilginin zarar verme motivasyonuyla üretiliyor olması. Günümüzde popülerliği artan komplo teorileri veya belirli konular hakkında üretilen ve medyada hızla yayılan söylentiler de dezenformasyon kavramı üzerinden tartışılabilir görünüyor.

Dezenformasyonun tanımına baktığımızda aslında pek de yeni bir olgu olmadığını fark edebiliyoruz. Bilinen en eski dezenformasyon örneği, Roma’da Marcus Antonius ve imparator Gaius Octavius arasındaki güç mücadelesine dayanıyor. Antonius ve Cleopatra’nın birlikteliğini bir siyasi propaganda malzemesine dönüştüren Octavius, Antonius’un Roma’ya değil Cleopatra’ya dolayısıyla Mısır topraklarına ait olduğu söylemiyle, aralarındaki güç mücadelesini, Roma’nın Mısır’a karşı mücadelesi algısıyla yürütmeye çalışarak aslında güçlü bir dezenformasyon örneği oluşturuyor. Aynı dönemde, Octavius, Antonius’un gücünü kırmak için onun hakkında bazı dedikodular ve yanlış bilgiler o dönemki önemli bir değişim aracı olan para üzerine bastırıyor.

Dezenformasyon, Oxford Sözlüğüne göre, Rusça kökeni dezinformatsiya olan ve 1950’li yıllarda İngilizceye disinformation olarak geçmiş bir kelime. Günümüzde ise Covid-19 sürecinde virüsün kaynağı, ortaya çıkışı, aşılar ve daha birçok konu hakkında çeşitli dezenformasyon örneklerine rastlıyoruz. Pandemi yönetiminde küresel düzeyde etkili kuruluşlardan biri olan Dünya Sağlık Örgütü bu dönemde dezenformasyon kampanyalarıyla hedef alınan aktörlerden biri oldu. Kasım 2021’de Avrupa Parlamentosu’nda Covid-19 pandemisiyle ilgili bir oturumda söz alan Avrupa Parlamentosu Kimlik ve Demokrasi Grubu üyesi Sylvia Limmer, konuşmasında DSÖ’ye ait VigiAccess isimli veritabanında 2,5 milyon kişide Covid-19 aşısının yan etkisinin tespit edildiğini belirtti. Limmer’ın konuşmasından bir kesit alınarak bu sözlerin DSÖ tarafından yapılan itiraflar olduğu, “Dünya Sağlık Örgütü itiraf etti. 2,5 milyon aşının yan etkisi var. Kalp krizi, felç, ölüm, zona.” gibi korkutucu ifadelerle sosyal medyada dolaşıma girdi. Bahsi geçen iddianın doğruluk kontrolünü yapan Teyit ekibi, yayılan bilginin yanlış olduğunu ortaya koydu. Ne var ki, özellikle de duygulara hitap eden bilgilerin hızlıca yayıldığı sosyal medyada, DSÖ’ye karşı üretilen bu dezenformasyon etkileşim almaya devam etti.

Dezenformasyona ilişkin örnekler, yöntemler ve aktörler çeşitlenebilmekte ki bunları ilerleyen bölümlerde detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Fakat öncelikle dezenformasyon yayan aktörlerin kimler olabileceğine ve neden zarar verme amacıyla yanlış bilgi yaymaya ihtiyaç duyduklarına değinmekte fayda var. Bilgi düzensizlikleri konusunda yürüttüğü çalışmalarla tanınan Wardle’a (2020) göre dezenformasyon yaymanın üç temel motivasyonu var: Para kazanmak, iç veya dış siyasette nüfuz elde etmek veya bir sorun yaratmak. Dolayısıyla dezenformasyon aktörlerini incelerken bu üç temel motivasyonu akılda tutmak, bu aktörlerin motivasyonlarını daha iyi anlamak bakımından önemli hale geliyor.

Kimler dezenformasyon yayar?

Bilgi akışının hızlı bir biçimde gerçekleştiği günümüz bilgi ekosisteminde, dezenformasyon kolaylıkla yayılabilirken; dezenformasyon yayan aktörler de çeşitleniyor ve sayıları artıyor. Bunlar arasında en çok dikkat çekenler bağımsız troller, profesyonel troller, botlar, siborglar, sahte haber siteleri, komplo teorisyenleri, partizan medya, siyasetçiler ve yabancı hükümetler olarak sıralanabilmekte.

 

Troller: Sosyal medyada nefret söylemi oluşturup kasten tartışma ortamı yaratır ve kutuplaştırmayı arttırırlar. Bağımsız troller genellikle kişisel tatmin ve motivasyonla sosyal medyada münakaşa yaratıp hedefledikleri kişi veya gruplara rahatsızlık vermek amacıyla yanlış bilgi yayarlar. Profesyonel troller ise siyasi partiler, şirketler ya da hükümetler gibi aktörler tarafından kullanılan ve gündem yaratmak veya değiştirmek için önemli bir araca dönüşmüş durumda. Bu grup yanlış haber üretmeleri, yanlış bilgi yaymaları veya forumlarda yorumlar yapmaları için kiralanmakta. Çevrim içi mecralarda anonim kimliklerinin arkasına sığınarak kasıtlı biçimde tahrik edici yorumlar yapan ve duygusal tepki yaratmayı amaçlayan trol çiftlikleri, bu işin ne kadar profesyonelce yapıldığını gözler önüne seriyor.
Botlar: Sosyal medyada içerik üreten yazılımlardır, dolayısıyla gerçek hesap değillerdir. Bilgisayar programları tarafından işletilen bot hesaplar, bir sosyal medya platformunda hem paylaşım yapar hem de dolaşımda olan içeriklerle etkileşim kurmak için tasarlanmıştır. Bot hesaplar dezenformasyon kampanyalarında sıklıkla kullanılır. Bu hesaplardan otomatik olarak yapılan paylaşımlar, sosyal medya platformlarının trend listelerine girer ve o içerik hakkında yapay bir destek oluşturur. Böylelikle bot hesapların paylaştığı içerikler, kamusal tartışmalarda ön plana çıkarak gündem oluşturur.
Siborg (Cyborg): Sibernetik organizma teriminin kısaltması olan siborglar, insanı ve botu beraber kullanan, diğer bir deyişle botlar gibi yalnızca yazılım olmayıp, insanın yazılıma müdahale edebildiği yapılardır. Siborglar, insanların internet ortamındaki paylaşımlarını görüp otomatik olarak içerik üreterek yanlış bilgileri yayabilirler.
Sahte Haber İnternet Siteleri: Dijital medyanın denetimden ve düzenlemelerden uzak yapısı sebebiyle kolaylıkla yanlış bilgi içeren haberler üretip paylaşım yapabilen haber siteleridir. Bu internet sitelerinin esas hedefi, çarpıcı haber başlıkları kullanarak tıklanma sayılarını artırmak ve reklamlardan para kazanmaktır.
Komplo Teorisyenleri: Komplo teorisyenleri, komplo teorilerini oluşturan, komplo teorileri ile ilgili kitaplar yazan, televizyon programlarına katılıp bu komplo teorilerini yaymaya çalışan kişilerdir. Komplo teorisyenlerinin, ekonomik, politik ve sosyal motivasyonları olabilir. Komplo teorisyenlerini amatör film yapımcılarından, komplo teorilerinden yararlanan Youtuber’lara ve Reddit kullanıcılarına kadar uzanan bir yelpazede ele almak mümkün. Komplo teorisyenleri, televizyonda seyirci kazanmak veya sosyal medyada etkileşim almak için yalan haber ve dezenformasyon yayarlar.
Partizan Medya: Partizan medya, dezenformasyon kampanyalarından yararlanarak takipçi/izleyici kitlesine yanlış bilgiler içeren haberler sunarak taraflı bir tutum sergileyen medya araçlardır. Toplumsal ve siyasal kutuplaşmaya bağlı olarak medya kanallarının da kutuplaştığı ve tarafsızlığın gitgide azaldığı günümüzde, partizan medya kuruluşları destekçisi oldukları siyasetçi ve partilerin çıkarlarına uygun olacak biçimde dezenformasyon yayabilmekteler.
Siyasetçiler: Popülist ve özellikle retorik olarak güçlü siyasetçiler, kendi siyasi pozisyonlarını korumak ve güçlendirmek, toplumu mobilize etmek, öfkelendirmek, gündem yaratmak ve kendi görüşlerine destek sağlamak için dezenformasyon yayarlar.
Yabancı hükümetler: Rusya, Çin, İran ve Venezuela gibi ülkelerin ulusal ve küresel düzeyde siyasi ve ekonomik kazanç elde edebilmek için dezenformasyon stratejileri geliştirdiği biliniyor (RDM-EDU, 2021).

 

1.2.2. Mezenformasyon

Çeşitli motivasyonlarda dolaşıma sokulan dezenformasyon, çevrimiçi mecralarda ve sosyal medya platformlarında sıradan kullanıcıların karşısına çıkan bir bilgi düzensizlikleri türü. Kullanıcılar genellikle, karşılaştıkları bilginin doğruluğunu sorgulamak yerine kendi dünya görüşlerine uyumlu olan bazı bilgileri gerçek kabul etme ve hatta bu bilgiyi yakınları veya takipçileriyle paylaşma eğilimi gösterirler (Shane, 2020). Bu durumun elbette bazı psikolojik faktörlere dayandığını söylemek mümkün – ilerleyen bölümlerde bu etkenlerin neler olduğuna yakından bakacağız.

Bir noktada kişiler doğru olduğunu varsaydıkları bilgiyi yaymaya başlarlar ki bu durum karşımıza mezenformasyon kavramını çıkarır. Mezenformasyon, “yanlış bilginin zarar verme amacı taşımadan yayılması” olarak tanımlanabilir. Mezenformasyon yayan kişi, aslında o bilginin yanlış olduğunun farkında değildir ve hatta karşılaştığı bu bilgiyi yayarken çevresine iyilik yaptığını düşünüyor olabilir. Özellikle gündemin hızla değiştiği dönemlerde, toplumun geniş bir kesimini etkileyen bir olay yaşandığında veya iklim krizi gibi hakkında pek çok tartışma yürütülen konularda aslında dezenformasyon yaymak üzere dolaşıma sokulmuş olan bilgiler, sıradan kullanıcılar tarafından hızla paylaşılabiliyor ve bu yanlış bilgiler bir noktada mezenformasyona evrilmiş oluyor. Doğal afetler, kriz dönemleri, pandemi, terör saldırıları gibi ani gelişen ve yoğun bir şekilde bilgi akışının gerçekleştiği anlarda ise bilgi, doğru veya yanlışlığı tespit edilemeden hızla yayılıyor ve güvenilir bilgiye erişimi oldukça zor hale getiriyor. Bu tür durumlarda ortaya çıkan yüksek hacimdeki bilginin oluşturduğu bilgi kirliliğinde infodemiyle karşı karşıya kalıyoruz. Böylelikle güvenilirliği kanıtlanmamış bilginin hayati düzeyde olumsuz sonuçlara neden olabileceği örnekler ortaya çıkmaya başlıyor.

1.2.3. Malenformasyon

Bilgi düzensizliklerini incelerken üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer kavram ise malenformasyon kavramı. Malenformasyonu diğer türlerden ayıran ve altı çizilmesi gereken nokta, burada paylaşılan bilginin aslında doğru bir bilgi olmasıdır. Fakat özel olarak kalması gereken bu doğru bilginin, bir kurum veya kişiye zarar vermek amacıyla kamusal alana taşınması malenformasyonu oluşturuyor ve bilgi düzensizliklerinin bir türü olarak değerlendirilmesini gerekli kılıyor (Wardle & Derekhsan, 2017). Özel kalması gereken bilgileri yayınlamak, onların bağlamlarını değiştirmek veya zarar vermek için belirli kısımları düzenleyerek yayınlamak malenformasyon kapsamında değerlendirilebilir. Latincede “kötüce” anlamına gelen “male” kelimesinin İngilizcede “mal-” ön eki ile aynı anlamda kullanılması doğrultusunda malenformasyon kavramını Türkçeye “kötücül-bilgi” veya “kötü-bilgi” olarak çevirmek mümkün olabilir. Hillary Clinton'un ve Macron'un e-postalarının basına sızdırılarak politik olarak yıpratma çalışmaları malenformasyona örnek olarak verilebilir.

 

DÜŞÜNELİM
Karşılaştığımız veya paylaştığımız bilgilerin yanlış olma ihtimalini düşünüyor muyuz? Geri dönüp kaynağı kontrol ediyor muyuz? Bu bilgiyi dolaşıma sokan kişilerin niyetini sorguluyor muyuz?

 

1.2.4. Mezenformasyon ve Dezenformasyonun Farklı Biçimleri

Bilgi ekosisteminin kafa karıştırıcı yapısı içerisinde yoğun bir şekilde maruz kaldığımız bilgi düzensizliklerini belirli türler üzerinden incelemenin önemini vurgulayan First Draft, mezenformasyon ve dezenformasyonla karşılaştığımız biçimleri yedi başlıkta topladı (Wardle, 2020). Bu alanda yürütülen pek çok çalışma, doğrulama kuruluşları ve bizler de çalışmalarımızda bu kategorilerden faydalanıyor ve yanlış bilgilerin farklı biçimlerde karşımıza çıkabileceğine vurgu yapmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Kimi zaman bir metnin manipüle edilerek değiştirilmesi; kimi zaman da bir görselin, bir videonun üzerinde oynanarak onu farklı bir anlama gelecek şekilde değiştirip tekrar dolaşıma sokulması ya da tamamen gerçek olmayan bir içerik üretilmesi söz konusu olabilir. Bazen de aslında doğru olan bir içerik, bağlamından koparılarak farklı bir anlama gelecek şekilde paylaşılabiliyor.

First Draft’ın tasnifini izleyerek (i) hiciv veya parodi, (ii) hatalı ilişkilendirme, (iii) çarpıtılmış içerik, (iv) yanlış bağlam, (v) sahte kimlikli taklit içerik, (vi) manipüle edilmiş içerik ve (vii) uydurma/üretilmiş içerik başlıklarını inceleyeceğiz. 

 

Şekil 1.2: Mezenformasyon ve Dezenformasyonun 7 Türü (Wardle, 2020).

 

Hiciv veya Parodi

Aslında bir sanat türü olarak da değerlendirilen hiciv, günümüz internet çağında bilginin hızla ve denetimsiz şekilde yayılması neticesinde bilgi düzensizliklerinin bir parçası haline gelmeye başladı. Türkiye’de ve dünyada hiciv sitelerinden veya karikatürlerden bir örnek düşündüğümüzde, aslında ilk başta o bilgiyle kaynağının farkında olarak karşılaştığımızda hiciv yapıldığını fark edebiliyoruz. Fakat hiciv zaman içerisinde yoğun bir şekilde paylaşıldıkça ve hatta çeşitli yorumlamalar da üzerine eklendikçe tehlike arz edebilir hale gelebiliyor. Wardle (2020), hiciv olarak paylaşılan içeriklerin gittikçe nefret içeren söylemlere dönüştüğünü ve kutuplaşma ve ayrışmayı körükler hale geldiğinin altını çiziyor. Keza parodi de benzer bir dönüşüme uğrama potansiyeline sahip. Parodinin tanımına baktığımızda, çeşitli sanat dallarında bir eserin belirli bir bölümünün veya bütününün biçimi bozulmadan fakat alaycı bir özellik katılarak değiştirilmesinden bahsedildiğini görüyoruz. Bu noktada asıl olan metin gülünç bir etki yaratır hale dönüştürülüyor. Parodinin internet ortamına taşınmış haline baktığımızda ise genellikle haber formatına sokulan ve aslen mizah ve alaya alma amaçlı yazılan parodi haberlerle karşılaşıyoruz. Elbette bu paylaşımlar, onları okuyan veya izleyenler bunu mizah amaçlı yapıldıklarının farkında oldukları sürece bir sorun teşkil etmeyebiliyor. Fakat bu içerikler tekrar tekrar paylaşıldığında, onu üreten ilk kişiyle bağlantısını kaybediyor ve artık bu içerikle karşılaşan kişiler onun hiciv veya parodi olduğunu anlayamaz hale geliyor (Wardle, 2020). Genel çerçevede hiciv veya parodi niteliği taşıyan içeriklerin zarar verme amacı taşımasalar da kandırma potansiyeli olduğunu belirtmek gerekir. Bu içerikler, gerçek ve kurgu arasındaki bağın giderek koptuğu internet çağında, yanlış algılamalara ve hatalı değerlendirmelere yol açabiliyor ve zarar verici hale dönüştürülebiliyor.

Hiciv ve parodinin Türkiye’de en çok bilineni Zaytung. Zaytung kendini doğrudan “dürüst, tarafsız, ahlaksız haber” kuruluşu olarak tanımlıyor. Ancak Zaytung’un birçok içeriği gerçekmiş gibi birçok yerde paylaşılabiliyor. Örneğin Zaytung’un “Müşterilerini Umre Yerine Yanlışlıkla Rio Karnavalı'na Götüren Tur Şirketine Tepkiler Çığ Gibi Büyüyor” haberini inceleyen Teyit’e göre birçok medya kuruluşlarında, internet sitesinde ve sosyal medya hesaplarında paylaşıldı. Hatta bir köşe yazarı köşesinde bu konuyu inceledi.

Hatalı İlişkilendirme

Mezenformasyon ve dezenformasyon ile karşı karşıya kaldığımız bir diğer kategori, hatalı ilişkilendirme yapılarak yanıltıcı hale gelen bilgiler. Başlıklar ve görselin birbiriyle ilişkisinin olmadığı bu tür içeriklere, özellikle haber sitelerinde sıklıkla rastlıyoruz. Bir olayı veya durumu anlatırken, o olayla ilişkisi olmayan görsel veya videoların kullanıldığı; ya da haber başlıklarının içerikle bir alakası olmadığı bu tür bilgi düzensizliklerinde amaç genellikle ilgili haber linkinin tıklanmasını sağlamak oluyor. Yaşanan bir durumu olduğundan daha abartılı göstermek için, ya da bazen konuyla ilgili bir görsel materyalin bulunamadığı durumlarda da bu yanıltıcı yönteme başvurulabiliyor. Şayet paylaşılan içerikte bu materyallerin, stok yani genel olarak paylaşım ve kullanıma açık görseller veya arşiv görüntüleri olduğuna dair herhangi bir ifade yer almıyorsa, kullanıcıların yanlış algılamasına veya o görselin olayla ilişkili olduğunu düşünmesine neden olacağı için bu içeriklerin hatalı ilişkilendirme olarak değerlendirilmesi gerekiyorDolayısıyla söz konusu durumda kullanılan bir görsel orijinal dahi olsa ve haberde kullanılan metin de aslında gerçek bir olayı anlatsa da, görsel ve metin arasında bir ilişki olmadığından ortaya çıkan içerik mezenformasyon veya dezenformasyona dönüşmüş oluyor.

Haber merkezlerinin para kazanmak ve varlıklarını sürdürebilmek için sıklıkla başvurdukları bu yöntem, “tık avcılığı” (clickbait) olarak da ifade edilmekte. İnternet haberciliğinin geleneksel medyanın önüne geçtiği bu çağda haber siteleri, kullanıcıların dikkatini çekmek, daha fazla ziyaretçi çekebilmek ve “tıklanma sayısını” artırmak için bu tarz yöntemlere başvuruyor. Wardle’a (2020) göre haber merkezleri bu tarz içerikler ile bilgi kirliliğine katkı sunuyor, kullanıcıların kafa karışıklığı yaşamasına neden oluyor ve medyaya duyulan güvenin azalmasına sebebiyet veriyor. Bu tür başlıklarla sosyal medyada sıklıkla karşılaşıyoruz. “Aziz Sancar Nobel ödülü aldı” başlığı yerine “O ismin Nobel ödülü aldığına inanamayacaksınız!” veya “Nobel ödülü alan Türk kim?” gibi başlıklar çarpıcı bir bilgi paylaşacakmış izlenimi vererek kendi internet sitelerine tıklanmasını amaçlıyorlar. Türkiye’de “tık avcılığı”na başvuran medya paylaşımlarını deşifre etmek amacıyla anti-clickbait sloganıyla kurulan Limon Haber ve Boşuna Tıklama isimli Twitter hesapları da bu alanda mücadele ediyor. Bu sayfalarda takipçilerin, sosyal medyada ve internet haberciliğindeki “tık avcılığı” tuzaklarına düşmemeleri için haber başlıklarının üzerine içeriğin de ne olduğu eklenerek paylaşılıyor. Örneğin, “O şehir bugün doğalgazı yasaklıyor” başlığıyla yayınlanan bir gönderinin içeriğinde bahsedilen şehrin New York olduğu yazılarak paylaşılıyor.

Hatalı ilişkilendirme yöntemi ve tık avcılığı kısa vadede işlevsel gibi görünseler de uzun vadede haber sitelerine zarar veriyor. Yanıltıcı görsel/metin kullanarak veya kullanıcının ilgisini çekmeye yönelik, duygusal bir dil kullanarak atılan büyük puntolu haber başlıkları ile internet siteleri kısa vadede elde etmek istedikleri tıklanma sayısına ulaşıyor olsa da uzun vadede ciddi oranda kullanıcı kaybediyorlar.

Çarpıtılmış İçerik

Çarpıtma, tanımlaması zor bir kavram olmakla birlikte aslında yeni ortaya çıkan bir kavram değil. İnternet çağından önceki dönemlerde de ortaya konan bir fikri savunmak veya desteklemek için bazı metinler, anlatılar, görseller veya istatistiki bilgiler çarpıtma yoluyla farklı anlamlara gelecek bir biçime dönüştürülebiliyordu. Çarpıtmayı kısaca bir konuyu veya kişiyi çerçevelemek için bilgilerin yanıltıcı kullanımı ve bu yöntemle içerik oluşturulması olarak tanımlayabiliriz. Çarpıtmanın, “Gerçek anlamından saptırarak yanlışa sürükleme/yönlendirme" şeklindeki bir tanımında, yanlışa yönlendirme vurgusu önemli. Çünkü çarpıtılmış içeriklerde bir kurgu söz konusu ve bu kurgu ile amaçlanan, eldeki verilerin farklı biçimde sunularak kişilerde bir algı yaratmasını sağlamak. Burada “farklı biçimde sunularak” derken, aslında bir metnin belli bir kısmının silinmesi, istatistiki verilerin değiştirilmesi, bir fotoğrafın anlamını değiştirmek için kasti olarak kırpılmasından bahsediyoruz ki bunlar, tespit edilmesi zor işler (Wardle, 2020). Algı oluşturmak üzere hazırlanan çarpıtılmış içerikler, nihayetinde kişilerde yanlış algı oluşturarak yanlış kararlar alınmasına ve tutum değişikliğine yol açabilir. Kutuplaşmayı artırarak, ön yargıları tetikleyerek ve ayrımcı tutumlara neden olarak toplum içerisinde geri dönülmesi zor sonuçlara sebebiyet verebilir.

Pandemi döneminde koronavirüs ile ilgili birçok çarpıtılmış içerik yayıldı. Örneğin bir Twitter kullanıcısı Retuers’ın haberini alıntılayarak ABD Gıda ve İlaç Dairesinin aşı ile ilgili verileri 55 yıl gizli tutmak için mahkemeye başvurduğunu yazdı. Ancak haberin içeriğinde aşı ile ilgili bilgilerin gizlenmesi ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmuyor. Aşı ile ilgili bir başka çarpıtma örneği ise aşı olanların olmayanlara göre ölme olasılığının daha fazla olduğu yönündeki yanlış bilgiler. Bu şekilde üretilen çarpıtma içerikler ve yanlış bilgiler aşı karşıtlığını artırıyor ve kamu sağlığını tehdit edecek sonuçlar doğurabiliyor.

Yanlış Bağlam veya Bağlamdan Koparma

Mezenformasyon ve dezenformasyon türlerinin en yaygın olarak görülen kategorilerinden biri de yanlış bağlam veya bağlamdan koparma olarak karşımıza çıkmakta. Burada söz konusu olan durum doğru bilginin, ilişkili olduğu olay veya durumdan koparılarak farklı bir çerçevede sunuluyor olması. Tespit edilmesi en zor yanlış bilgi türlerinden olan bu yöntemde metin, görsel veya video aslen doğru olsa bile başka bir bağlamda kullanılmakta; dolayısıyla gerçekliliğinden koparılarak yanlış bilgi üretilmektedir. Bu yanlış bilgi türüne Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın koronavirüsü atlatanlarda kalıcı hasarlar oluşabileceği yönündeki açıklamasının bir kısmının kırpılarak paylaşılması iyi bir örnek. Fahrettin Koca yaptığı açıklamada koronavirüsü atlatmış kişilerin gelecek dönemlerde kalıcı hasarlara bağlı olarak ölümlerin artabileceğini belirtiyor. Ancak bu bilgi sosyal medyada “üç yıl içinde ölümler üç dört katına çıkacak” şeklinde cımbızlanarak paylaşılıyor. Bunun sonucunda da bu açıklamalar Bill Gates, aşı karşıtlığı, nüfus azaltma politikaları gibi birçok ilintili komplo teorisiyle desteklenerek büyüyor ve oldukça hızlı bir şekilde yayılıyor.

Sahte Kimlikli Taklit İçerik

Özellikle sosyal medya platformlarında karşılaşmamızın mümkün olduğu sahte kimlikli taklit içerikler, tanınmış bir kişi, kurum veya markanın kimlikleri taklit edilerek yanlış bilgi üretilmesi anlamına geliyor. Bu durumda kişilerin profil fotoğraflarının, markaların ve kurumların logolarının kopyalanarak kullanılması gibi yöntemler söz konusu.

Sahte kimlikli taklit içeriklerin varlığı aslında bilgi arayışımız ve bilginin güvenilirliği konusunda yaşadığımız sorunların bir çıktısı niteliğinde. Wardle, bilgi ile karşılaştığımızda beynimizin sezgisel analiz yoluyla o bilginin güvenilirliğine dair bir arayışa girdiğinden bahsediyor (Wardle, 2020). Önceden bildiğimiz ve hakkında bir fikir sahibi olduğumuz bir marka; sunduğu haberlerin doğru olduğunu –en azından dünya görüşümüze uygun olduğunu– düşündüğümüz bir haber kanalı veya gazeteci; dünya çapında bilinirliği olan ünlü bir bilim insanı veya yürüttüğü çalışmaları beğeniyle takip ettiğimiz bir kuruluş tarafından paylaşılan bir gönderi veya görseli doğru kabul etme eğilimimiz oldukça yüksek. Tam da bu nedenle güvenilir kurumların logoları, itibarı yüksek kişilerin fotoğraflar kullanılarak sahte kimlikli hesaplar oluşturuluyor, ilanlar basılıyor, “flaş gelişmeler” ortaya atılıyor. Sosyal medya hesapları veya alan adları kullanılarak üretilen sahte içerikler, bazı kullanıcıların güven yanılsaması yaşamasına neden olarak yanlış bilginin doğru kabul edilmesiyle sonuçlanıyor. Günlük yaşamımızda sosyal medya postları, e-postalar, çevrimiçi mesajlar ile oldukça yoğun bir bilgi akışına maruz kaldığımız düşünüldüğünde, sahte kimlikli içerikleri fark edebilmek daha da zorlaşıyor.

Sosyal medya platformları sahte kimlikli hesapların tespit edilmesi ve önlenmesi için bir süredir ciddi çaba içerisindeler fakat ne kadar başarılı olabildikleri tartışmalı bir konu. Çünkü sahte kimlikli hesabın sahte olduğunu öncelikle birinin fark etmesi ve bunu platforma bildirmesi gerekiyor. Twitter, Instagram ve YouTube gibi uygulamalarda, hesabın gerçekten o kişiye ait olduğunu gösteren “mavi tik” uygulamaları bu sorun için geliştirilen yöntemlerden biri. Bu yöntem ile sahte kimlikli hesapların yanlış bilginin yayılması üzerindeki etkileri azaltılmaya çalışılırken, sıradan kullanıcıların da çok takipçili hesapların gerçek olup olmadıklarını tespit etmeleri kolaylaştırılmış durumda.

Örneğin Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar bir sosyal medya kullanıcısı olmamasına rağmen onun adıyla açılmış onlarca Twitter hesabı var. 2015 yılında Nobel ödülü aldıktan sonra kamusal olarak tanınırlığı artan Sancar’ın adıyla açılan bir hesabın 150 binden fazla takipçisi var. Üstelik bazı hesaplar bunun parodi olduğunu belirtse de birçok sosyal medya kullanıcı bu hesapla etkileşime geçiyor. Bazen farklı kişilerin adıyla açılan hesaplar onların popülaritesini kullanarak yüksek takipçi sayılarına ulaştıktan sonra kullanıcı adlarını değiştirerek anonim olarak paylaşım yapmaya devam edebiliyorlar.

Manipüle Edilmiş İçerik

Görüntülerin, fotoğrafların, ses içeriklerinin veya videoların kırpılarak, kesilerek veya montajlanarak yeni bir içerik oluşturulması, yanlış bilgi türleri arasında sık karşılaşılan bir diğer yöntem. Burada gerçek bilgi veya orijinal içeriğin değiştirilmesi veya manipüle edilmesi sonucu farklı bir içerik oluşturulmasıyla, dolayısıyla yine bir algı yaratma ve kötü niyetle karşı karşıyayız. Bu tür içerikler özellikle pandemi gibi kriz dönemlerinde halihazırda var olan endişe ve güvensizlik ortamını körüklerken, dezenformasyonun yayılımına da ciddi bir katkı sunuyor.

Teyit, bir doğrulama kuruluşu olarak karşılaştıkları şüpheli bilgiler arasında manipüle edilmiş içeriklere sıklıkla rastladıklarını ifade ederken, bu yöntemin propaganda amacıyla da kullanıldığının altını çiziyor. Seçim öncesi dönemler, ekonomik krizler veya toplumsal infial yaratan gelişmelerin yaşandığı dönemlerde sıklıkla önümüze düşen görsel, video veya ses içeriklerine şüpheyle yaklaşmak, doğru kabul etmeden veya paylaşmadan önce güvenilirliğini araştırmak yanlış bilgiyle mücadele konusunda elzem adımlardan biri olarak görülebilir.

Bu tür yanlış bilgilerle pandemi döneminde çok sık karşılaştık. Örneğin ilaç şirketi AstraZeneca’nın Covid-19 aşısının kutusu üzerindeki üretim tarihi montajla değiştirilerek Temmuz 2018 olarak yazıldı. Bunun üzerine sosyal medyada birçok hesap AstraZeneca’nın koronavirüs ortaya çıkmadan önce aşısını hazırladığı yönünde birçok yanlış bilgi yaydı.

Uydurma/Üretilmiş İçerik

Tamamen uydurulmuş, gerçek dışı olan, sahte içerikler için kullanılan bu yanlış bilgi türünde, üretilen içerik ile doğrudan kandırma ve zarar verme amaçlanıyor. İnandırıcılık seviyesiyle ilişkili olarak bu tür uydurulmuş içeriklerin dolaşıma girmesi ve paylaşılmasında sahte hesapların payı büyük. Nitekim çarpıcı konular hakkında üretildiğinde bu içerikler ciddi düzeyde ilgi çekiyor. ABD’de özellikle Trump döneminde sık karşılaşılan yanlış bilgi türlerinden olan uydurma içeriklere, pandemi öncesi dönemde Türkiye’de çok sık karşılaşılmıyordu. Fakat infodemi krizinin ortaya çıktığı pandemi döneminde koronavirüs ile ilgili birçok uydurma içerik yayıldığına tanıklık ettik. Bunun en bilinen örneklerinden biri pandeminin başında yayılmaya başlayan ve ara ara tekrar ortaya çıkan kedi veya köpek besleyenlerin koronavirüse karşı bağışıklığı olduğu yönündeki yanlış bilgiler. Bu tür uydurulmuş içerikler, Twitter, Facebook ve Tiktok gibi sosyal medya platformlarında yayılıyor ve kısa sürede çok fazla kullanıcıya ulaşabiliyor. Bilginin yanlışlığı zaman içerisinde ortaya çıkarılsa dahi, doğru bilginin yayılım hızı ve gücü yanlış bilgi kadar yüksek olamıyor.

 

ÖNERİ - KENDİMİZİ DEĞERLENDİRELİM
Yanlış bilgi türlerini tanımak için teste katılabilirsiniz.